13 Nisan 2009 Pazartesi

Kelime Oyunu Olarak Mahalle Baskısı

Baskı Var Mı?
İnsanlar kelimelerle düşünür. Her üretilen kelime insanın düşünce yapısını ve dolayısıyla insana bağlı olan birçok şeyi değiştirir. O yüzden insanları ve düşüncelerini değiştirmenin en kolay yolu kelime üretmek veya bazı kelimelerin kullanılma frekansını artırmak. Ortaya atılan kelimelerin ne ile anıldığı da çok önemlidir.
Aristoteles (M.Ö. 384 - 322) der ki:
Mefhumları birlikte hatırlarız:
1) benzer oldukları zaman
2) zıt oldukları zaman
3) bitişik (contiguous) oldukları zaman (birlikte sunuldukları zaman)
Son prensip en önemlisidir çünkü bu eşleştirme ile öğrenme (learning by association) açıklamalarının hepsinde yer alır. Bitişiklik (contiguity) prensibi iki veya daha fazla algı yeterince beraber olursa, onların ilişkili olacağını söyler. (Woolfolk. (2008). Psychology in Education, Allyn and Bacon. s.246)
Genelde kapitalizmin devamını sağlayacak tüketme ve harcama ile ilgili kelimelerin kullanılma sıklığı artarken Türkçemizde de ismi meçhul bir sistemin devamını sağlayacak kelimeler ortaya çıkmaktadır. Bu tür kelimelerden bazıları "irtica", "takiyye", "mahalle baskısı", "yıpratma", "provakasyon" ve "kadrolaşma"dır. Kelimelerle zihinlerin manüpülasyonu Türkiye'de bilhassa mahalle baskısı için yapılmaktadır. "Mahalle baskısı" da ilk olarak mahalle baskısı için üretilen bir kelime grubuydu.

İnsanların düşünce tarzını etkileyecek kelime üretmek için öncelikle "takiyyeci", "sızmak", "mürteci", "yıpratmak" gibi bir kelime üretilir veya o kelimeye yeni anlamlar yüklenir. "Rejim karşıtı mürteci", "bilmemne kurumu içine sızmaya çalışan takiyyeci", "bilmemne kurumunu yıpratmaya yönelik çalışan" gibi birlikte anılacağı mefhum belirlenir ve adeta deyimleştirilir. Elit tabaka tarafından kullanılmaya ve ihraç edilmeye başlanır. Aslında bu kelimeleri ortaya atıp başkalarını suçlayanlar ve o başkalarını hep bu kelimeler ile ananlar bu suçlardan arî olmadıkları halde bu kelime grubu uydurma sistemi çok başarılı bir şekilde işlemektedir. Hukuk dışı deyip her türlü hukuksuzluğu yapanların, irtica deyip tek parti dönemini özleyenlerin, baskı rejimiyle suçlayıp baskı rejimi kuranların, provakasyon var diyerek provakasyon yapanların, din hizmetleriyle uğraşanları dini duyguları kullanmakla suçlayıp şehitlik makamını ona buna tahsis ederek dini kendi emellerine alet edenlerin, yıpratma deyip başbakanlığı yıpratanların, kadrolaşma deyip kadrolaşmanın daniskasını yapanları sayısı az değil.


Yıpratma kelimesi, "sen kendine bak" dedirtmeyecek kadar ustaca kullanılan kelimelere örnek olarak verilebilir. Yıpratma kelimesinin kullanılma frekansı bir anda arttı. TSK'yı yıpratmak bir deyim haline geldi. Google'da "yıpratmak" kelimesini bir aratın ve sonuçlara bir bakın. Bunun üzerine hangi gazeteci TSK'yı eleştirirken üzerinde baskı hissetmez? Eleştirmek bir yana TSK üyelerinin işlediği suçların hesabının sorulmasını istemekten bile çekinir hale gelmez mi? TSK bu yolla düşman bellediği pek çok kişi ve kurumu ister istemez yıprattı.

Başarısız olan kelime grubu örneği çok azdır. Buna da bir örnek vereyim. "Yargıyı etkileme" kelime grubu haksız suçlamalar karşısındaki bir siyasi partinin elini kolunu bağlamak için ortaya atılmıştı. Ancak Ergenekon soruşturması başlayınca bu kelime grubu bu partiye terk edildi. Ancak bu kesim de "Yargıyı etkileme" tabirini asrın davasını mitingler düzenleyerek etkilemeye çalışanlara karşı etkin bir şekilde kullanamadı.

Bu yazının geri kalanında müslümanların güçlendiği zaman yapacağı sanılan ve bu yüzden şu anda kendilerine uygulanan "mahalle baskısı" işlenecek. Bu kelimenin müslümanlara karşı hem bir psikolojik harb, hem bir tasfiye aracı, hem de buğuz ve lekeleme aracı olarak nasıl kullanıldığı gözler önüne serilecek. Her ne kadar müslümanlardan hoşlanmayan kesim kendilerinin dinle bir derdi olmadığını savunsalar da bu iddialarında samimi olmadıkları yer yer ortaya çıkmakta ve bu kesim kendi din anlayışlarını kabul etmeyenleri dini duyguları kullanmakla her zaman suçlamaktadırlar. Murat Belge, kemalizm ve din ilişkisini şöyle açıklıyor.
"Müslümanlık yanlıştır' diye bir iddiası yoktur. 'Dindar olmayın' demez ve genel bir (sekülarist) din eleştirisine hiç girmez, bu konuda söylenmiş tek sözü yoktur. Ama "İslam sizin bildiğiniz gibi değildir. Şimdi oturun, kollarınızı göğsünüzde kavuşturup dinleyin, İslam'ın ne olduğunu ben size anlatacağım" der.
Başlar anlatmaya: "İslam'da örtünme..."
Genel olarak din kelimesini asıl manasında kullanacağım. Çünkü
Allah (c.c) katında din İslâm'dır. (Âl-i imran:19)
Din düşmanlığı yapıp "Din karşıtı değiliz" diyenlerin bu sözlerini de "din vicdandadır", "yapmasan da olur", "kanun dinin üstündedir", "çalışmak da (tekbaşına) ibadettir" gibi topluma dikte etmeye çalıştıkları inançlara karşı olmadıkları şeklinde anlayacağım.

Medya ve siyasilerin üslupları ile din yabancılaştırılmıştır. Şu haberin veriliş şekline ve eklenen detaylara bir bakın. Önce bir kadın sonra da kocası olduğu sanılan bir adam saat 16.55 sıralarında (17.00 de değil) namaz kılmışlar. Sanki iki ölü üç yaralı.


Bir de her yerde karşımıza çıkan dine karşı bir tutum müslümanların üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır. Çoğu müslüman "Acaba işimden olur muyum?", "Görseler ne derler?", "Şimdi beni riyakarlıkla veya dini kullanmakla suçlarlarsa." gibi cümleler kurar kendi kendine. Çünkü baskı vardır.

Yıldıray Oğur'un 28.12.2008 tarihli yazısı:
Bu da Laik Mahalle Baskısı Araştırması

Bu araştırmada anlatılanların hepsi yaşanmış olaylardır. İnternet üzerinde, tanıdık, bildik insanlar arasında yapılan küçük bir soruşturmayla birkaç gün içinde toparlanmış yüzlerce vaka arasından seçilmiştir. İsimler araştırmacıda saklıdır.

Araştırmanın amacı mahalle baskısı resmini tamamlamak, baskıcı mahalleler arasında tercih yapmadan, baskı yapan başka mahalleleri de teşhir etmektir.

Araştırma için uzun süre beklenmiş, ama Said Nursi üzerinde çalıştığı için Şerif Mardin’i bile yıllarca dışlamış olan Türk akademyasının bir yüz yıl daha böyle bir araştırma yapmaya cesaret edemeyeceği anlaşılınca bu işe girişilmiştir. Araştırmacının bilimsellik iddiası yoktur. Anlatılan olayların gerçekliği hakkında ikna edici ayrıntı mevcuttur.

Araştırmanın amacı kesinlikle Hutu-Tutsi mücadelesine dönen Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın altına odun atmak ya da “mahalle baskısı diye bir şey yoktur, Anadolu herkesin elele dolaştığı bir Teletabiler diyarı, insanlığın son ütopyasıdır” demek değildir. Bu yüzden araştırmanın diğer mahalle araştırmalarını hükümsüzleştirmek için kullanılması yasaktır.

Araştırma MGK’ya rapor olarak yazılmadığı için araştırmanın sonuç bölümünde devlet laik mahalle baskılarına karşı göreve çağrılmamıştır. Araştırmacılar bu işin mahallede ve mahalleliler arasında çözülebileceğine inanmaktadır.

Araştırmacılara göre bir toplumda baskın havayı insanlar, gruplar ve ideolojiler arasındaki rekabet yaratır. “Bunların sayısı artıyor”, “toplum muhafazakarlaşıyor” diye mızmızlanmak, kavgaya dışarıdan adam çağırmak centilmenliğe aykırı hareketlere girer. Şiddet ve baskıya başvurmadan gruplar arasında propaganda, ikna sürmelidir. Demokratlık bunu gerektirmektedir.

Araştırma için Soros’tan, Fethullah Gülen’den, AKP’den, Diyanet’ten, ABD’nin ılımlı İslam projesi koordinatörlüğünden ya da başka herhangi bir dış güçten para alınmamıştır. Aksi ispatlanırsa bu araştırma üç saniye içinde kendini yok eder.

***

ANNEMİN ŞAPKASI •
2002 yılıydı. ODTÜ’den mezun oluyordum. Mezuniyet törenime ailem de gelmek istedi. Annem başörtülü. Türbanlı dersem daha iyi anlaşılır. Çok dindar biri değilim. Arkadaşlarım ve hocalarım annemin türbanlı olduğunu bilmiyorlar. Onlar için din, köylü, taşralı bir şey, dindarların hepsi de şeriatçı. Annemin türbanlı olduğunu görürlerse üniversitede kalıp asistan olma hayallerim suya düşer diye düşündüm. Aslında mezuniyet törenine türbanlı annelerin girmesine izin verilmiyor muydu bilmiyorum. Ama ben üzerimdeki mahalle baskısı yüzünden gelme de diyemeyeceğim annemi törenimde şapka takması için kardeşimle birlikte ikna ettim.Tören akşamüstü açık havada yapılıyordu. Güneş yoktu. Ve benim annem sırf üzerimdeki mahalle baskılarının yarattığı endişe ve aşağılık komplekslerim yüzünden binlerce kişi içinde o şapkayla oturmak zorunda kaldı. Bu konuyu daha sonra hiç konuşmadık. Ama ben ömrümün sonuna kadar o mezuniyet fotoğraflarına baktıkça hem kendimden utanacağım hem de yaşadığım ülkeden...

SİVİL TOPLUM LİNCİ •
Geçen hafta demokrat bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği, “İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü” başlıklı foruma, farklı grup ve inançlardan 10 kişi ile birlikte, başörtüsü mücadelesi veren bir STK adına ben de davetliydim. İnanç ve düşünce özgürlüğü üstüne bir konuşma yaptım. Daha sonra kürsüye, hakkında 301 davaları olan bir yazar çıktı. Bağırarak yaptığı konuşmasının pek çok yerinde adımı vererek, yüzüme bakıp, parmak sallayarak, “Amerika’ya herkes hayır der, asıl AB’ye hayır diyemeyenden bir iş çıkmaz”, “İnanç dogmadır, ifade hürriyeti ile bağdaşmaz” gibi sözler söyledi, İslam ile ilgili ileri geri ifadeler kullandı. Çok alkış alıp yerine oturdu. Adımı on defadan fazla zikrettiği bu sunuma salonda benden başka biri cevap verir diye bekledim. Baktım olmuyor, söz alıp “herkesin saçmalama hakkı vardır, saygı duyuyorum” deyip yerime oturdu. Tabii bu cümleyi duyan bu kişi ayağa fırlayıp söz aldı ve yine bana dönüp “... hanım daha genç, büyüyünce beni anlar, saçlarını açsa daha iyi anlar” diyerek sözlerini bitirdi. Salondan bir alkış daha alıp oturdu... Bana da salonu terk etmek düştü.

ÇOCUĞUM İHBARCI •
Ben bir yüzbaşıyım. Eşim başörtülü. Yeni atandığım yerde komutan eşiyle birlikte ziyaretimize geldi. Bunun ne anlama geldiğini bildiğimiz için eşim peruk taktı. Ama üç yaşındaki kızımın memleketin bu durumlarından haberi yoktu tabii. Tam yemeği kazasız belasız bitirip oturuyorduk ki kızım içerdeki başörtülerden birini alıp “anne taksana bunu” diye annesinin kucağına bıraktı. Yetmedi. Yere o başörtüsünü serip komutanın şaşkın bakışları altında namaz kılar gibi hareketler yapmaya başladı. Tabii kıpkırmızı olduk. Eşim “babaannesinden gördü galiba” gibi bir şeyler geveledi ama herhalde mesele anlaşıldı. Ben de baktım ki böyle numaralarla olmayacak, ordudan erken emekli oldum.

GENÇ DİNDAR DOKTORLARA TAVSİYELER •
Tıpta uzmanlık sınavını kazanan asistan işe başlar. İstediği kadar çalışkan, bilgili olsun hocanın bazı sınavlarından geçmek zorundadır. Hoca eşinizle birlikte sizi evine davet eder (karısı örtülü ise bilelim, örtülü değilse içki içip içmediklerini çözelim yemeği). Asistan bekar ise mutlaka içki içip içmediğiniz araştırılır. Bir yemekte garsonu ayarladınız, votka vişne deyip sade vişne gelmesini sağladınız ise eh birinci yemeği kurtardınız; ama hoca külyutmaz mutlaka odasında bir bahane ile ‘hadi birer tek atalım öyle gidelim’ deyip size içki içirmeye çalışır. Ramazan ayı boyunca diğer doktor arkadaşlarınız ve klinik şefi mutlaka gündüz yemek yeyip yemediğinizi denetler. Bir gün niyetlenmeyip de yediğinizi gösterirseniz rahatlarlar, diğer günlerin peşine düşmezler.

RAKI-AYRAN •
Üç yıl önce İstanbul’da bir tıp kongresinin yemeğinde, önündeki ayrana su karıştırarak rakı görüntüsü vermeye çalışan bir genç akademisyene çok gülmüştük. Daha sonra hocası geldiğinde bu çabanın nedenini anladık; hocayla kadeh kaldırmak mecburi imiş.

BEYAZ YAKALI FAŞİZMİ •
Bir bankada çalışıyorum. Sekiz yıllık iş arkadaşlarım ablamın başörtülü olduğunu hala bilmiyor. Karısı başörtülü olanlar eşlerini mümkün olduğunca saklıyor. Taraf okuduğum için sürekli tacizle karşılaşıyorum. Asıl kötü olanı yıllık izinim olduğu halde anlayacaklar diye Hrant Dink’in cenazesine katılamadım.10 Kasım saat dokuzu beş geçe ofisin içinde ayağa kalkmayanın ise vay haline...

REKLAM AJANSINDA RAMAZAN •
Uluslararası ortaklığı olan iyi bir reklam ajansında junior art director olarak iş buldum. İşe başladığım günler Ramazan’a denk geliyordu. Oruç tuttuğumun öğrenilip, parmakla gösterilmekten, rahatsız edici şakalara maruz kalmaktan, yapacağım en ufak hatanın orucuma mal edilmesinden korktuğum için ilk on beş gün çeşitli taktiklerle oruç tuttuğumu sakladım. Sigara ve çay içmemem en büyük avantajımdı. Sonunda sorular ve yemek teklifleriyle etrafımdaki şüpheler artınca itiraf ettim oruçlu olduğumu. Namaz bile kılmayan benim ajanstaki ön adım artık ‘hacı.’ Hüseyin Üzmez birine tecavüz etse benden kınama mesajı yayınlamamı bekliyorlar...

O EV TUTULDU •
Mühendis bir çiftiz. Eşim başörtülü. Eşimle birlikte bir hafta sonu yine ev ararken Ümraniye’de bir sitenin girişinde sahibinden kiralık ilanını gördük. Apartman yöneticisi olan kadınla konuştuk. Kadın bize “daire tutuldu” dedi. Ben şüphelenip “peki neden kâğıdı kaldırmadınız” deyince, “az önce tutuldu” deyiverdi. “Tamam” deyip eve döndük. Kadının hallerinden şüphelenmiştim. Kâğıttaki numarayı tekrar arayıp aynı evi sordum. Bu kez aynı kadın bana evin özelliklerini saymaya başladı. “Ben az önce gelen eşi başörtülü kişiyim. Yaptığınız ayıp değil mi” deyince de telefonu yüzüme kapattı.

AÇIK KAPI BASKISI •
Ankara’daki büyük üniversitelerimizden birinde birilerinin odalarında namaz kıldığına dair çıkan şayialar üzerine, öğretim elemanlarının oda kapılarını kapatması yasaklandı.

ÇAY ISMARLAYAYIM MI? •
ODTÜ’de normal zamanlarda yüzümüze bile bakmayan bir hocamızın Ramazan günü tüm sınıfa çay ısmarlayası geldi. ‘Kimler istemiyor’ diye sordu. Benimle birlikte birkaç kişi el kaldırdı. Neden diye sorguya çekti. “İstemiyorum” falan dedim önce. “Oruç mu tutuyorsun” diye sordu. “Evet” dedim. Böylece serbest bırakıldım.

AVRUPA DUY SESİMİZİ •
Başörtülüyüm. Üniversite son sınıfta Erasmus öğrenci değişim programına başvurmuştum. Fakülte birincisiydim. İngilizce sınavından en yüksek notlardan biri benimdi. Son aşama ise mülakattı. Mülakata girdiğimde üniversitenin Erasmus koordinatörü beni bayağı sıkıştırdı, sorularının hepsine onu alt edecek cevaplar verdiğimde daha da sinirlendi. Ertesi gün mülakat sonuçları açıklandı. Herkes 100 alırken benim puanım 60’tı.

YEMEKTEYİZ •
Bodrum-Türkbükü. Eylül 2008. Ramazan ayı. Bir otelde yapılan düğüne davetliydik. Başörtülü eşim ve çocuğumla gittik . Biz sorun etmeyip içki içilen masalarda oturduk, bu sırada 60 yaşlarında zengin bir işadamı, sıradan bir başörtüsü takan eşime “Sen yakında çarşaf da giyersin” deyiverdi.

LAİK KURTARILMIŞ BÖLGE •
2007’in ekim ayıydı. Okuldan iki başörtülü arkadaşım ile birlikte Rumeli Caddesi’nden Osmanbey’e doğruyürüyorduk. Arkamızdan “cıkkk cıkkk” diye bir ses geldi ve 50 yaşlarında bir kadın başladı bize doğru söylenmeye “Siz her şeyi biliyorsunuz da bir yolda yürümeyi mi bilmiyorsunuz, bu ülkeyi siz bu hale getirdiniz, Nişantaşı’nı kirletmeyin bari,burası temiz kalsın.”

APARTMAN KARARIYLA •
Ankara Ümitköy’de oturan bir arkadaşım posta kutusuna bırakılan dini bir dergiden dolayı apartman yöneticilerinden “genel şikâyet üzerine” uyarı aldı.

http://www.taraf.com.tr/makale/3310.htm
Ancak dinde yeniliği en çok siz savunur ve en çok yorumu siz yaparsanız, halkı ve vatandaşı ayırt edebilirseniz, Atatürk sevginizi her yerde dile getirirseniz, öğrencilere her sabah okutulan "andımız"ı acaba değiştirsek veya kaldırsak mı diyenlere ilk tepkiyi siz verirseniz, 10 kasım'larda 19 Mayıs'larda çeşitli ritüelleri siz tertiplerseniz istiklal marşını okuyamasanız bile bir numarasınız.

Baskı En Çok Nerede Var

1) Medyada

Vatandaş, Ali Kırca'ya ateş püskürüyor
"28 Şubat'ta düğmeye ben bastım." diyen Ali Kırca'nın yönetimindeki Show Haber, başörtülü hastane çalışanlarının peşine düştü. Gizli kameralarla yapılan çekimler, "Burası devlet hastanesi. Türban yasağını dinleyen yok!" ifadeleriyle ana haber bülteninde verildi. Hasta kılığına giren muhabirler, Haseki Hastanesi'nin personelini hedef aldı. Üstelik dün geceki Show Ana haber Bülteni programın tamamını başörtüsüne ayırdı. Daha doğrusu program, gizli çekimle elde edilen başörtüsü düşmanlığı dolu görüntülerin yayınlandığı bir ana habere dönüştü.

Başörtü kışkırtıcılarının okkalı yalanları
Aydın Doğan medyası ve Uğur Dündar, toplumu kışkırtmak ve kamplara bölmek amacıyla yalan haber haber üretim merkezi gibi çalıştı. İşte örnekleri:

İçinde din geçen her şeye saldırıyor
Doğan Medya Grubu, tamamen insani bir ihtiyaçtan kaynaklanan bazı zaruri görüntüleri bile 'Eyvah irtica geliyor' edasıyla okuyucuya aktarıyor.

Yalan haberin anatomisi: Yüksel koooş, Emirgan Korusu'nu çarşaflılar bastı!
Bir kısım medyanın düzmeceden ibaret haberleri herkesin malumu. İnsanların ibadet etmesine bile tahammül edemeyen medya, ya yalan haber silahına sarılıyor ya mübalağa bombasına.
2) Siyasette
CHP'li Sav Peygamberle alay etti
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sağ kolu olarak bilinen ve son kongre ile parti içindeki konumunu daha da güçlendiren CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Hac ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ilgili sözleri şaşkınlığa neden oldu.

Önder Sav ne ilkmiş ne de son olacağa benziyor
Sav'ın Peygamber Efendimize yönelik sözleri için özür bekleme iyimserliğinde olanlar, CHP'lilerin mazisindeki hakaretleri duyunca Önder Sav'ı unutacaklar.

Bir de kendileri saysınlar hoşgörüsüzlüklerini, nefretlerini ve yaptıkları baskıları.

İstikrar senin neyine Vesâyet? (Video)
Üniversiteli Kadınlar Derneği'nin bir toplantısında çekilmiş video görüntüleri; gizlisi saklısı olmadığı da açık, çünkü profesyonel kamera tarafından kaydedilmiş, bir televizyonun haber bülteninden kopya edilip Youtube'a konulmuş. Bir kadın konuşmacı, oturduğu yerin civarındaki caminin hoparlör yayınından şikayetçi.
3) Ordu İçinde
Başörtülü annelere görülmemiş eziyet
40 yaşın altındaki başörtülü anneler, Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugayı'nın kapısından geri çevrildiler. Töreni tel örgülerin arkasından izleyebilen gözü yaşlı anneler "Bizi içeriye almıyorlarsa, evlatlarımızı da askere almasınlar" diye isyan etti.

Şehitlerin yasaklı anneleri
Şehit analarının büyük çoğunluğunun başörtülü olması dikkat çekerken, bu acılı analar garnizon kapısından içeri alınmıyorlar.

Maksat hakkını aramak değil, kirli çamaşırlarını ortaya dökenlere aklınca bir ders vermek.

Cumhuriyet tarihinin "ilk"leri Vakit'le yaşanıyor!
Cumhuriyet tarihinin ilklerini yaşamaya devam ediyoruz... Hukuk (tazminat) davalarında, bugüne kadar 312 kişinin birden, tek bir köşe yazısı sebebi ile dava açtığı görülmüş şey değildi. Sadece Türkiye değil, dünya tarihinde de bir başka benzeri yok bunun!

Sıradaki haber tam bir mahalle baskısı örneği. Birileri birilerinin kulağına bir emir fısıldamış, emri uygulayan da bilmez emre uymazsa halinin ne olacağını. Bu tür örnekleri ordudan MEB'e emir başlığı altında daha sık göreceğiz.

Rezalette son perde!
Hükümet meydanında esnafların il protokolü önünden geçiş yaptığı sırada bir sürücü kursuna ait 3 araç "başörtülü bayanlar tarafından kullanılıyor" diye "başörtüsü ile protokolün önünden geçemezsiniz" denilerek konvoydan çıkarıldı.

Bir fısıldama örneği daha. Bu sefer ölüme terketmek de var.

Dağ başında 'donduran' akreditasyon!
Zaman Gazetesi yazarı ve Cihan Haber Ajansı Yöneticisi Abdülhamit Bilici, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un dünkü (15 Nisan 2009) konuşmasını değerlendirdiği köşe yazısında çarpıcı bir bilgiye de yer veridi. Muhsin Yazıcığolu’nun helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybeden gazeteci İsmail Güneş’in naşının bulunmasının ardından bölgede görev yapan CHA muhabirinin dönüş yolunda helikoptere alınmadığını belirten Bilici, ‘Dağda kalsam beni kurtarır mısın paşam?’ başlığıyla bir yazı kaleme aldı.

İşte Zaman gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici’nin ‘Dağda kalsam beni kurtarır mısın paşam?’ başlıklı yazıdan ilgili bölüm:

Uzağa gitmeden Cihan Haber Ajansı'nın yöneticisi sıfatı ile kendi yaşadığım bir tutarsızlığı paylaşayım. Malum, geçen ay Türkiye Rahmetli Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kazasına kilitlenmişti. Muhabir ve kameraman arkadaşlarımız da ağır şartlarda bölgede çalışıyordu. Rahmetli meslektaşımız İsmail Güneş'in naşının bulunduğu haber üzerine, arkadaşımız Lütfi Aykurt, gazeteci refleksiyle 4,5 saat yürüyerek bölgeye ulaştı. 15.30'da işi bittiğinde 2500 metre yüksekte hava iyice soğumuş; orada sadece birkaç köylü ile Lütfi kalmıştı. Sağolsunlar, Jandarma Arama Kurtarma ekipleri "Seni burada bırakamayız. Hava soğuyor ve buradan inmen zor, helikopterle götürelim" diyor. Lütfi, helikoptere binmeye hazırlanırken, bir komutan hangi kanaldan olduğunu soruyor ve ajansın adını öğrenince, 'sivil olduğu için helikoptere alamayacaklarını' söylüyor. Lütfi, helikoptere alınan DHA muhabirinin de sivil olduğunu nazikçe hatırlatınca, komutan tersleyip "Nasıl geldiysen öyle inersin" diyerek arkadaşı dağ başında bırakıyor. Evet, çektiği kurtarma çalışmaları gün boyu ekranlarda dönen bir gazeteciye yapılan bu. Salonları anladık, hayati tehlikenin olduğu bir yerde de malum akreditasyon uygulanıyor. Olay bize intikal ettiğinde, sansayon oluşturmak çok kolaydı. Ama "Kişisel bir hatadır, Mehmetçik bunu yapmaz" dedik. Lütfi, kendisiyle gurur duyduğumuz bir personelimizdi. Ama daha önce bir vatandaş ve bir insandı. Genelkurmay Başkanımız evrensel demokrasi standartlarından söz açmışken, bunu samimi kabul edip sormak istedim: Paşam, dağda kalsam beni kurtarır mısınız?

Bu makale de askeriyedeki mahalle baskısını analiz ediyor.

Atatürk, Fevzi Paşa'ya şarap içirdi mi?
Atatürkçülüğün arkasına sığınıp Tek Particilik yaparlar. Demokrasi ile alay ederler, demokrasiyi halk popülizmi olarak tanımlarlar. Kıvrıkoğlu'nun Hilmi Paşa'ya söylediği "Oğlum, Hilmi'ye şarap getir" cümleleri ile belirginleşen mahalle baskısı aslında TSK içindeki bir grubun kadrolaşma ve tasfiye için kullandığı bir yöntemdir.
4) Eğitim Kurumlarında
Anne kız başörtüsü mağduru!
Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'nde düzenlenen törende ÖSS'de Antalya 3.üncüsü olan kızına başörtülü olduğu için ödülü verilmeyince gösterdiği tepki ile gündeme gelen Melek Öztürk, kendisinin de zamanında baskılara maruz kaldığını ve şimdi kızının da aynı duruma düşmesinden dolayı artık dayanamadığını söyledi.

Her gün yaşadığı olaylara halkım alışmış artık. Ses de çıkaramıyor. Sessiz sakin, tut evinin yolunu...

Öğretmenler Günü'nde türban krizi
Batman'da, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde türbanlı öğretmenler programın gerçekleştirildiği salona alınmadı. Kapıda görevlendirilen bir şahıs türbanlı öğretmenleri uyararak WC'de türbanlarını çıkarmaları için yönlendirme yaptı. Bunu kabullenmeyen öğretmenler salona girmekten vazgeçti.

Yeni değil, geçmişte de vardı mahalle baskısı ama adı yoktu. Yusuf Ziya Cömert anlatıyor.

"Türban" icad oldu mertlik bozuldu
İlk isim, Hümeyra Ökten. İmam-Hatip okullarının kuruluşuna büyük emeği geçen merhum Celalettin Ökten Hoca'nın kızı. Tıp Fakültesi'ni, -o zaman bilinmeyen bir tabir olan- 'mahalle baskısı' yüzünden, başını örtemeden okumuş. Yani, okulun kapısına kadar başı örtülü gelip kapıda başörtüsünü çantasına koyan ilk kız öğrenci. Okulu 1949'da bitirmiş. Aynı baskı, ihtisasını ilerletmek yerine hemen doktorluk mesleğine başlamasına sebep olmuş.

Başörtülüye Red Edepsize Onay
İşte size ibretlik iki olay. Yolda başörtüsünü takan öğretmenin takma isimle de olsa ahlaksız içeriğe sahip kitap yazan öğretmen kadar kıymeti kalmadı.
  1. Başörtülü öğretmenin görevine son verildi. Diğer başörtülelere karşı bir manifesto şeklndeki bu karara tepkiler elbette oldu. Tepkiler devam ederken Danıştay'a saldırı düzenlendi. Danıştay, bu saldırının bu karara yönelik olduğunu açıkladı. Sonraları saldırıyı düzenleyenin ülkeyi kaosa götürmek isteyen ETÖ'nün adamı olduğu ortaya çıktı tabi.
    "Okul yolunda da türban sakıncalı"
    Danıştay'ın kararına tepki var
    Türban kararına yeni dava
    Saldırının şifresi: Türban ve Tekbir
    Danıştay'a saldırıya gerekçeli karar
    Alparslan Arslan bülbül gibi ötüyor!

  2. Bir İngilizce öğretmeni adını dahi zikretmekten çekindiğim bir kitap yazdı. Kocasını 300 erkek ile nasıl aldattığını kitaplaştıran ve televizyonlara çıkarak reklamını yapan Y.Y. isimli öğretmenin memuriyetten men'ine gerek görülmedi.
    İşte kocasını 300 erkekle aldatan o kadın
    Kocasını 300 erkekle aldatan kadın ÖĞRETMEN çıktı
    O öğretmen, çocuk okutacak mı?
    300 erkekle yattı göreve devam!
    '300 erkekle yatmadım, kurguydu'
5) Ordu'dan MEB'e Emir
Başörtülü cumhura ödül yok
Cumhuriyet Bayramı törenlerine kros yarışmasında ödül vermek için kürsüye gelen Garnizon Komutanı ikinci gelen başörtülü kızı görünce madalya takmayı reddetti.

Çevik Bir'den YÖK'e yazılı emir: ÖSS'de katsayıyı değiştirin
28 Şubat sürecine ait çok önemli bir belge ortaya çıktı. Genelkurmay adına 2. Başkan Çevik Bir tarafından Yükseköğretim Kurulu (YÖK)'na gönderilen yazıda, katsayı sisteminin değiştirilmesi istenmiş.

Başörtülü diye kürsüden indirdiler (Video, tünel)
Kozan'da Öğretmenler Günü etkinliği yarışmasında birinci olan başörtülü İmam Hatip öğrencisi kaymakam ve garnizon komutanının talimatı ile kürsüden indirildi.

Hiç yorum yok: