13 Nisan 2009 Pazartesi

Kelime Oyunu Olarak Mahalle Baskısı

Baskı Var Mı?
İnsanlar kelimelerle düşünür. Her üretilen kelime insanın düşünce yapısını ve dolayısıyla insana bağlı olan birçok şeyi değiştirir. O yüzden insanları ve düşüncelerini değiştirmenin en kolay yolu kelime üretmek veya bazı kelimelerin kullanılma frekansını artırmak. Ortaya atılan kelimelerin ne ile anıldığı da çok önemlidir.
Aristoteles (M.Ö. 384 - 322) der ki:
Mefhumları birlikte hatırlarız:
1) benzer oldukları zaman
2) zıt oldukları zaman
3) bitişik (contiguous) oldukları zaman (birlikte sunuldukları zaman)
Son prensip en önemlisidir çünkü bu eşleştirme ile öğrenme (learning by association) açıklamalarının hepsinde yer alır. Bitişiklik (contiguity) prensibi iki veya daha fazla algı yeterince beraber olursa, onların ilişkili olacağını söyler. (Woolfolk. (2008). Psychology in Education, Allyn and Bacon. s.246)
Genelde kapitalizmin devamını sağlayacak tüketme ve harcama ile ilgili kelimelerin kullanılma sıklığı artarken Türkçemizde de ismi meçhul bir sistemin devamını sağlayacak kelimeler ortaya çıkmaktadır. Bu tür kelimelerden bazıları "irtica", "takiyye", "mahalle baskısı", "yıpratma", "provakasyon" ve "kadrolaşma"dır. Kelimelerle zihinlerin manüpülasyonu Türkiye'de bilhassa mahalle baskısı için yapılmaktadır. "Mahalle baskısı" da ilk olarak mahalle baskısı için üretilen bir kelime grubuydu.

İnsanların düşünce tarzını etkileyecek kelime üretmek için öncelikle "takiyyeci", "sızmak", "mürteci", "yıpratmak" gibi bir kelime üretilir veya o kelimeye yeni anlamlar yüklenir. "Rejim karşıtı mürteci", "bilmemne kurumu içine sızmaya çalışan takiyyeci", "bilmemne kurumunu yıpratmaya yönelik çalışan" gibi birlikte anılacağı mefhum belirlenir ve adeta deyimleştirilir. Elit tabaka tarafından kullanılmaya ve ihraç edilmeye başlanır. Aslında bu kelimeleri ortaya atıp başkalarını suçlayanlar ve o başkalarını hep bu kelimeler ile ananlar bu suçlardan arî olmadıkları halde bu kelime grubu uydurma sistemi çok başarılı bir şekilde işlemektedir. Hukuk dışı deyip her türlü hukuksuzluğu yapanların, irtica deyip tek parti dönemini özleyenlerin, baskı rejimiyle suçlayıp baskı rejimi kuranların, provakasyon var diyerek provakasyon yapanların, din hizmetleriyle uğraşanları dini duyguları kullanmakla suçlayıp şehitlik makamını ona buna tahsis ederek dini kendi emellerine alet edenlerin, yıpratma deyip başbakanlığı yıpratanların, kadrolaşma deyip kadrolaşmanın daniskasını yapanları sayısı az değil.


Yıpratma kelimesi, "sen kendine bak" dedirtmeyecek kadar ustaca kullanılan kelimelere örnek olarak verilebilir. Yıpratma kelimesinin kullanılma frekansı bir anda arttı. TSK'yı yıpratmak bir deyim haline geldi. Google'da "yıpratmak" kelimesini bir aratın ve sonuçlara bir bakın. Bunun üzerine hangi gazeteci TSK'yı eleştirirken üzerinde baskı hissetmez? Eleştirmek bir yana TSK üyelerinin işlediği suçların hesabının sorulmasını istemekten bile çekinir hale gelmez mi? TSK bu yolla düşman bellediği pek çok kişi ve kurumu ister istemez yıprattı.

Başarısız olan kelime grubu örneği çok azdır. Buna da bir örnek vereyim. "Yargıyı etkileme" kelime grubu haksız suçlamalar karşısındaki bir siyasi partinin elini kolunu bağlamak için ortaya atılmıştı. Ancak Ergenekon soruşturması başlayınca bu kelime grubu bu partiye terk edildi. Ancak bu kesim de "Yargıyı etkileme" tabirini asrın davasını mitingler düzenleyerek etkilemeye çalışanlara karşı etkin bir şekilde kullanamadı.

Bu yazının geri kalanında müslümanların güçlendiği zaman yapacağı sanılan ve bu yüzden şu anda kendilerine uygulanan "mahalle baskısı" işlenecek. Bu kelimenin müslümanlara karşı hem bir psikolojik harb, hem bir tasfiye aracı, hem de buğuz ve lekeleme aracı olarak nasıl kullanıldığı gözler önüne serilecek. Her ne kadar müslümanlardan hoşlanmayan kesim kendilerinin dinle bir derdi olmadığını savunsalar da bu iddialarında samimi olmadıkları yer yer ortaya çıkmakta ve bu kesim kendi din anlayışlarını kabul etmeyenleri dini duyguları kullanmakla her zaman suçlamaktadırlar. Murat Belge, kemalizm ve din ilişkisini şöyle açıklıyor.
"Müslümanlık yanlıştır' diye bir iddiası yoktur. 'Dindar olmayın' demez ve genel bir (sekülarist) din eleştirisine hiç girmez, bu konuda söylenmiş tek sözü yoktur. Ama "İslam sizin bildiğiniz gibi değildir. Şimdi oturun, kollarınızı göğsünüzde kavuşturup dinleyin, İslam'ın ne olduğunu ben size anlatacağım" der.
Başlar anlatmaya: "İslam'da örtünme..."
Genel olarak din kelimesini asıl manasında kullanacağım. Çünkü
Allah (c.c) katında din İslâm'dır. (Âl-i imran:19)
Din düşmanlığı yapıp "Din karşıtı değiliz" diyenlerin bu sözlerini de "din vicdandadır", "yapmasan da olur", "kanun dinin üstündedir", "çalışmak da (tekbaşına) ibadettir" gibi topluma dikte etmeye çalıştıkları inançlara karşı olmadıkları şeklinde anlayacağım.

Medya ve siyasilerin üslupları ile din yabancılaştırılmıştır. Şu haberin veriliş şekline ve eklenen detaylara bir bakın. Önce bir kadın sonra da kocası olduğu sanılan bir adam saat 16.55 sıralarında (17.00 de değil) namaz kılmışlar. Sanki iki ölü üç yaralı.


Bir de her yerde karşımıza çıkan dine karşı bir tutum müslümanların üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır. Çoğu müslüman "Acaba işimden olur muyum?", "Görseler ne derler?", "Şimdi beni riyakarlıkla veya dini kullanmakla suçlarlarsa." gibi cümleler kurar kendi kendine. Çünkü baskı vardır.

Yıldıray Oğur'un 28.12.2008 tarihli yazısı:
Bu da Laik Mahalle Baskısı Araştırması

Bu araştırmada anlatılanların hepsi yaşanmış olaylardır. İnternet üzerinde, tanıdık, bildik insanlar arasında yapılan küçük bir soruşturmayla birkaç gün içinde toparlanmış yüzlerce vaka arasından seçilmiştir. İsimler araştırmacıda saklıdır.

Araştırmanın amacı mahalle baskısı resmini tamamlamak, baskıcı mahalleler arasında tercih yapmadan, baskı yapan başka mahalleleri de teşhir etmektir.

Araştırma için uzun süre beklenmiş, ama Said Nursi üzerinde çalıştığı için Şerif Mardin’i bile yıllarca dışlamış olan Türk akademyasının bir yüz yıl daha böyle bir araştırma yapmaya cesaret edemeyeceği anlaşılınca bu işe girişilmiştir. Araştırmacının bilimsellik iddiası yoktur. Anlatılan olayların gerçekliği hakkında ikna edici ayrıntı mevcuttur.

Araştırmanın amacı kesinlikle Hutu-Tutsi mücadelesine dönen Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın altına odun atmak ya da “mahalle baskısı diye bir şey yoktur, Anadolu herkesin elele dolaştığı bir Teletabiler diyarı, insanlığın son ütopyasıdır” demek değildir. Bu yüzden araştırmanın diğer mahalle araştırmalarını hükümsüzleştirmek için kullanılması yasaktır.

Araştırma MGK’ya rapor olarak yazılmadığı için araştırmanın sonuç bölümünde devlet laik mahalle baskılarına karşı göreve çağrılmamıştır. Araştırmacılar bu işin mahallede ve mahalleliler arasında çözülebileceğine inanmaktadır.

Araştırmacılara göre bir toplumda baskın havayı insanlar, gruplar ve ideolojiler arasındaki rekabet yaratır. “Bunların sayısı artıyor”, “toplum muhafazakarlaşıyor” diye mızmızlanmak, kavgaya dışarıdan adam çağırmak centilmenliğe aykırı hareketlere girer. Şiddet ve baskıya başvurmadan gruplar arasında propaganda, ikna sürmelidir. Demokratlık bunu gerektirmektedir.

Araştırma için Soros’tan, Fethullah Gülen’den, AKP’den, Diyanet’ten, ABD’nin ılımlı İslam projesi koordinatörlüğünden ya da başka herhangi bir dış güçten para alınmamıştır. Aksi ispatlanırsa bu araştırma üç saniye içinde kendini yok eder.

***

ANNEMİN ŞAPKASI •
2002 yılıydı. ODTÜ’den mezun oluyordum. Mezuniyet törenime ailem de gelmek istedi. Annem başörtülü. Türbanlı dersem daha iyi anlaşılır. Çok dindar biri değilim. Arkadaşlarım ve hocalarım annemin türbanlı olduğunu bilmiyorlar. Onlar için din, köylü, taşralı bir şey, dindarların hepsi de şeriatçı. Annemin türbanlı olduğunu görürlerse üniversitede kalıp asistan olma hayallerim suya düşer diye düşündüm. Aslında mezuniyet törenine türbanlı annelerin girmesine izin verilmiyor muydu bilmiyorum. Ama ben üzerimdeki mahalle baskısı yüzünden gelme de diyemeyeceğim annemi törenimde şapka takması için kardeşimle birlikte ikna ettim.Tören akşamüstü açık havada yapılıyordu. Güneş yoktu. Ve benim annem sırf üzerimdeki mahalle baskılarının yarattığı endişe ve aşağılık komplekslerim yüzünden binlerce kişi içinde o şapkayla oturmak zorunda kaldı. Bu konuyu daha sonra hiç konuşmadık. Ama ben ömrümün sonuna kadar o mezuniyet fotoğraflarına baktıkça hem kendimden utanacağım hem de yaşadığım ülkeden...

SİVİL TOPLUM LİNCİ •
Geçen hafta demokrat bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği, “İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü” başlıklı foruma, farklı grup ve inançlardan 10 kişi ile birlikte, başörtüsü mücadelesi veren bir STK adına ben de davetliydim. İnanç ve düşünce özgürlüğü üstüne bir konuşma yaptım. Daha sonra kürsüye, hakkında 301 davaları olan bir yazar çıktı. Bağırarak yaptığı konuşmasının pek çok yerinde adımı vererek, yüzüme bakıp, parmak sallayarak, “Amerika’ya herkes hayır der, asıl AB’ye hayır diyemeyenden bir iş çıkmaz”, “İnanç dogmadır, ifade hürriyeti ile bağdaşmaz” gibi sözler söyledi, İslam ile ilgili ileri geri ifadeler kullandı. Çok alkış alıp yerine oturdu. Adımı on defadan fazla zikrettiği bu sunuma salonda benden başka biri cevap verir diye bekledim. Baktım olmuyor, söz alıp “herkesin saçmalama hakkı vardır, saygı duyuyorum” deyip yerime oturdu. Tabii bu cümleyi duyan bu kişi ayağa fırlayıp söz aldı ve yine bana dönüp “... hanım daha genç, büyüyünce beni anlar, saçlarını açsa daha iyi anlar” diyerek sözlerini bitirdi. Salondan bir alkış daha alıp oturdu... Bana da salonu terk etmek düştü.

ÇOCUĞUM İHBARCI •
Ben bir yüzbaşıyım. Eşim başörtülü. Yeni atandığım yerde komutan eşiyle birlikte ziyaretimize geldi. Bunun ne anlama geldiğini bildiğimiz için eşim peruk taktı. Ama üç yaşındaki kızımın memleketin bu durumlarından haberi yoktu tabii. Tam yemeği kazasız belasız bitirip oturuyorduk ki kızım içerdeki başörtülerden birini alıp “anne taksana bunu” diye annesinin kucağına bıraktı. Yetmedi. Yere o başörtüsünü serip komutanın şaşkın bakışları altında namaz kılar gibi hareketler yapmaya başladı. Tabii kıpkırmızı olduk. Eşim “babaannesinden gördü galiba” gibi bir şeyler geveledi ama herhalde mesele anlaşıldı. Ben de baktım ki böyle numaralarla olmayacak, ordudan erken emekli oldum.

GENÇ DİNDAR DOKTORLARA TAVSİYELER •
Tıpta uzmanlık sınavını kazanan asistan işe başlar. İstediği kadar çalışkan, bilgili olsun hocanın bazı sınavlarından geçmek zorundadır. Hoca eşinizle birlikte sizi evine davet eder (karısı örtülü ise bilelim, örtülü değilse içki içip içmediklerini çözelim yemeği). Asistan bekar ise mutlaka içki içip içmediğiniz araştırılır. Bir yemekte garsonu ayarladınız, votka vişne deyip sade vişne gelmesini sağladınız ise eh birinci yemeği kurtardınız; ama hoca külyutmaz mutlaka odasında bir bahane ile ‘hadi birer tek atalım öyle gidelim’ deyip size içki içirmeye çalışır. Ramazan ayı boyunca diğer doktor arkadaşlarınız ve klinik şefi mutlaka gündüz yemek yeyip yemediğinizi denetler. Bir gün niyetlenmeyip de yediğinizi gösterirseniz rahatlarlar, diğer günlerin peşine düşmezler.

RAKI-AYRAN •
Üç yıl önce İstanbul’da bir tıp kongresinin yemeğinde, önündeki ayrana su karıştırarak rakı görüntüsü vermeye çalışan bir genç akademisyene çok gülmüştük. Daha sonra hocası geldiğinde bu çabanın nedenini anladık; hocayla kadeh kaldırmak mecburi imiş.

BEYAZ YAKALI FAŞİZMİ •
Bir bankada çalışıyorum. Sekiz yıllık iş arkadaşlarım ablamın başörtülü olduğunu hala bilmiyor. Karısı başörtülü olanlar eşlerini mümkün olduğunca saklıyor. Taraf okuduğum için sürekli tacizle karşılaşıyorum. Asıl kötü olanı yıllık izinim olduğu halde anlayacaklar diye Hrant Dink’in cenazesine katılamadım.10 Kasım saat dokuzu beş geçe ofisin içinde ayağa kalkmayanın ise vay haline...

REKLAM AJANSINDA RAMAZAN •
Uluslararası ortaklığı olan iyi bir reklam ajansında junior art director olarak iş buldum. İşe başladığım günler Ramazan’a denk geliyordu. Oruç tuttuğumun öğrenilip, parmakla gösterilmekten, rahatsız edici şakalara maruz kalmaktan, yapacağım en ufak hatanın orucuma mal edilmesinden korktuğum için ilk on beş gün çeşitli taktiklerle oruç tuttuğumu sakladım. Sigara ve çay içmemem en büyük avantajımdı. Sonunda sorular ve yemek teklifleriyle etrafımdaki şüpheler artınca itiraf ettim oruçlu olduğumu. Namaz bile kılmayan benim ajanstaki ön adım artık ‘hacı.’ Hüseyin Üzmez birine tecavüz etse benden kınama mesajı yayınlamamı bekliyorlar...

O EV TUTULDU •
Mühendis bir çiftiz. Eşim başörtülü. Eşimle birlikte bir hafta sonu yine ev ararken Ümraniye’de bir sitenin girişinde sahibinden kiralık ilanını gördük. Apartman yöneticisi olan kadınla konuştuk. Kadın bize “daire tutuldu” dedi. Ben şüphelenip “peki neden kâğıdı kaldırmadınız” deyince, “az önce tutuldu” deyiverdi. “Tamam” deyip eve döndük. Kadının hallerinden şüphelenmiştim. Kâğıttaki numarayı tekrar arayıp aynı evi sordum. Bu kez aynı kadın bana evin özelliklerini saymaya başladı. “Ben az önce gelen eşi başörtülü kişiyim. Yaptığınız ayıp değil mi” deyince de telefonu yüzüme kapattı.

AÇIK KAPI BASKISI •
Ankara’daki büyük üniversitelerimizden birinde birilerinin odalarında namaz kıldığına dair çıkan şayialar üzerine, öğretim elemanlarının oda kapılarını kapatması yasaklandı.

ÇAY ISMARLAYAYIM MI? •
ODTÜ’de normal zamanlarda yüzümüze bile bakmayan bir hocamızın Ramazan günü tüm sınıfa çay ısmarlayası geldi. ‘Kimler istemiyor’ diye sordu. Benimle birlikte birkaç kişi el kaldırdı. Neden diye sorguya çekti. “İstemiyorum” falan dedim önce. “Oruç mu tutuyorsun” diye sordu. “Evet” dedim. Böylece serbest bırakıldım.

AVRUPA DUY SESİMİZİ •
Başörtülüyüm. Üniversite son sınıfta Erasmus öğrenci değişim programına başvurmuştum. Fakülte birincisiydim. İngilizce sınavından en yüksek notlardan biri benimdi. Son aşama ise mülakattı. Mülakata girdiğimde üniversitenin Erasmus koordinatörü beni bayağı sıkıştırdı, sorularının hepsine onu alt edecek cevaplar verdiğimde daha da sinirlendi. Ertesi gün mülakat sonuçları açıklandı. Herkes 100 alırken benim puanım 60’tı.

YEMEKTEYİZ •
Bodrum-Türkbükü. Eylül 2008. Ramazan ayı. Bir otelde yapılan düğüne davetliydik. Başörtülü eşim ve çocuğumla gittik . Biz sorun etmeyip içki içilen masalarda oturduk, bu sırada 60 yaşlarında zengin bir işadamı, sıradan bir başörtüsü takan eşime “Sen yakında çarşaf da giyersin” deyiverdi.

LAİK KURTARILMIŞ BÖLGE •
2007’in ekim ayıydı. Okuldan iki başörtülü arkadaşım ile birlikte Rumeli Caddesi’nden Osmanbey’e doğruyürüyorduk. Arkamızdan “cıkkk cıkkk” diye bir ses geldi ve 50 yaşlarında bir kadın başladı bize doğru söylenmeye “Siz her şeyi biliyorsunuz da bir yolda yürümeyi mi bilmiyorsunuz, bu ülkeyi siz bu hale getirdiniz, Nişantaşı’nı kirletmeyin bari,burası temiz kalsın.”

APARTMAN KARARIYLA •
Ankara Ümitköy’de oturan bir arkadaşım posta kutusuna bırakılan dini bir dergiden dolayı apartman yöneticilerinden “genel şikâyet üzerine” uyarı aldı.

http://www.taraf.com.tr/makale/3310.htm
Ancak dinde yeniliği en çok siz savunur ve en çok yorumu siz yaparsanız, halkı ve vatandaşı ayırt edebilirseniz, Atatürk sevginizi her yerde dile getirirseniz, öğrencilere her sabah okutulan "andımız"ı acaba değiştirsek veya kaldırsak mı diyenlere ilk tepkiyi siz verirseniz, 10 kasım'larda 19 Mayıs'larda çeşitli ritüelleri siz tertiplerseniz istiklal marşını okuyamasanız bile bir numarasınız.

Baskı En Çok Nerede Var

1) Medyada

Vatandaş, Ali Kırca'ya ateş püskürüyor
"28 Şubat'ta düğmeye ben bastım." diyen Ali Kırca'nın yönetimindeki Show Haber, başörtülü hastane çalışanlarının peşine düştü. Gizli kameralarla yapılan çekimler, "Burası devlet hastanesi. Türban yasağını dinleyen yok!" ifadeleriyle ana haber bülteninde verildi. Hasta kılığına giren muhabirler, Haseki Hastanesi'nin personelini hedef aldı. Üstelik dün geceki Show Ana haber Bülteni programın tamamını başörtüsüne ayırdı. Daha doğrusu program, gizli çekimle elde edilen başörtüsü düşmanlığı dolu görüntülerin yayınlandığı bir ana habere dönüştü.

Başörtü kışkırtıcılarının okkalı yalanları
Aydın Doğan medyası ve Uğur Dündar, toplumu kışkırtmak ve kamplara bölmek amacıyla yalan haber haber üretim merkezi gibi çalıştı. İşte örnekleri:

İçinde din geçen her şeye saldırıyor
Doğan Medya Grubu, tamamen insani bir ihtiyaçtan kaynaklanan bazı zaruri görüntüleri bile 'Eyvah irtica geliyor' edasıyla okuyucuya aktarıyor.

Yalan haberin anatomisi: Yüksel koooş, Emirgan Korusu'nu çarşaflılar bastı!
Bir kısım medyanın düzmeceden ibaret haberleri herkesin malumu. İnsanların ibadet etmesine bile tahammül edemeyen medya, ya yalan haber silahına sarılıyor ya mübalağa bombasına.
2) Siyasette
CHP'li Sav Peygamberle alay etti
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sağ kolu olarak bilinen ve son kongre ile parti içindeki konumunu daha da güçlendiren CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Hac ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ilgili sözleri şaşkınlığa neden oldu.

Önder Sav ne ilkmiş ne de son olacağa benziyor
Sav'ın Peygamber Efendimize yönelik sözleri için özür bekleme iyimserliğinde olanlar, CHP'lilerin mazisindeki hakaretleri duyunca Önder Sav'ı unutacaklar.

Bir de kendileri saysınlar hoşgörüsüzlüklerini, nefretlerini ve yaptıkları baskıları.

İstikrar senin neyine Vesâyet? (Video)
Üniversiteli Kadınlar Derneği'nin bir toplantısında çekilmiş video görüntüleri; gizlisi saklısı olmadığı da açık, çünkü profesyonel kamera tarafından kaydedilmiş, bir televizyonun haber bülteninden kopya edilip Youtube'a konulmuş. Bir kadın konuşmacı, oturduğu yerin civarındaki caminin hoparlör yayınından şikayetçi.
3) Ordu İçinde
Başörtülü annelere görülmemiş eziyet
40 yaşın altındaki başörtülü anneler, Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugayı'nın kapısından geri çevrildiler. Töreni tel örgülerin arkasından izleyebilen gözü yaşlı anneler "Bizi içeriye almıyorlarsa, evlatlarımızı da askere almasınlar" diye isyan etti.

Şehitlerin yasaklı anneleri
Şehit analarının büyük çoğunluğunun başörtülü olması dikkat çekerken, bu acılı analar garnizon kapısından içeri alınmıyorlar.

Maksat hakkını aramak değil, kirli çamaşırlarını ortaya dökenlere aklınca bir ders vermek.

Cumhuriyet tarihinin "ilk"leri Vakit'le yaşanıyor!
Cumhuriyet tarihinin ilklerini yaşamaya devam ediyoruz... Hukuk (tazminat) davalarında, bugüne kadar 312 kişinin birden, tek bir köşe yazısı sebebi ile dava açtığı görülmüş şey değildi. Sadece Türkiye değil, dünya tarihinde de bir başka benzeri yok bunun!

Sıradaki haber tam bir mahalle baskısı örneği. Birileri birilerinin kulağına bir emir fısıldamış, emri uygulayan da bilmez emre uymazsa halinin ne olacağını. Bu tür örnekleri ordudan MEB'e emir başlığı altında daha sık göreceğiz.

Rezalette son perde!
Hükümet meydanında esnafların il protokolü önünden geçiş yaptığı sırada bir sürücü kursuna ait 3 araç "başörtülü bayanlar tarafından kullanılıyor" diye "başörtüsü ile protokolün önünden geçemezsiniz" denilerek konvoydan çıkarıldı.

Bir fısıldama örneği daha. Bu sefer ölüme terketmek de var.

Dağ başında 'donduran' akreditasyon!
Zaman Gazetesi yazarı ve Cihan Haber Ajansı Yöneticisi Abdülhamit Bilici, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un dünkü (15 Nisan 2009) konuşmasını değerlendirdiği köşe yazısında çarpıcı bir bilgiye de yer veridi. Muhsin Yazıcığolu’nun helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybeden gazeteci İsmail Güneş’in naşının bulunmasının ardından bölgede görev yapan CHA muhabirinin dönüş yolunda helikoptere alınmadığını belirten Bilici, ‘Dağda kalsam beni kurtarır mısın paşam?’ başlığıyla bir yazı kaleme aldı.

İşte Zaman gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici’nin ‘Dağda kalsam beni kurtarır mısın paşam?’ başlıklı yazıdan ilgili bölüm:

Uzağa gitmeden Cihan Haber Ajansı'nın yöneticisi sıfatı ile kendi yaşadığım bir tutarsızlığı paylaşayım. Malum, geçen ay Türkiye Rahmetli Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kazasına kilitlenmişti. Muhabir ve kameraman arkadaşlarımız da ağır şartlarda bölgede çalışıyordu. Rahmetli meslektaşımız İsmail Güneş'in naşının bulunduğu haber üzerine, arkadaşımız Lütfi Aykurt, gazeteci refleksiyle 4,5 saat yürüyerek bölgeye ulaştı. 15.30'da işi bittiğinde 2500 metre yüksekte hava iyice soğumuş; orada sadece birkaç köylü ile Lütfi kalmıştı. Sağolsunlar, Jandarma Arama Kurtarma ekipleri "Seni burada bırakamayız. Hava soğuyor ve buradan inmen zor, helikopterle götürelim" diyor. Lütfi, helikoptere binmeye hazırlanırken, bir komutan hangi kanaldan olduğunu soruyor ve ajansın adını öğrenince, 'sivil olduğu için helikoptere alamayacaklarını' söylüyor. Lütfi, helikoptere alınan DHA muhabirinin de sivil olduğunu nazikçe hatırlatınca, komutan tersleyip "Nasıl geldiysen öyle inersin" diyerek arkadaşı dağ başında bırakıyor. Evet, çektiği kurtarma çalışmaları gün boyu ekranlarda dönen bir gazeteciye yapılan bu. Salonları anladık, hayati tehlikenin olduğu bir yerde de malum akreditasyon uygulanıyor. Olay bize intikal ettiğinde, sansayon oluşturmak çok kolaydı. Ama "Kişisel bir hatadır, Mehmetçik bunu yapmaz" dedik. Lütfi, kendisiyle gurur duyduğumuz bir personelimizdi. Ama daha önce bir vatandaş ve bir insandı. Genelkurmay Başkanımız evrensel demokrasi standartlarından söz açmışken, bunu samimi kabul edip sormak istedim: Paşam, dağda kalsam beni kurtarır mısınız?

Bu makale de askeriyedeki mahalle baskısını analiz ediyor.

Atatürk, Fevzi Paşa'ya şarap içirdi mi?
Atatürkçülüğün arkasına sığınıp Tek Particilik yaparlar. Demokrasi ile alay ederler, demokrasiyi halk popülizmi olarak tanımlarlar. Kıvrıkoğlu'nun Hilmi Paşa'ya söylediği "Oğlum, Hilmi'ye şarap getir" cümleleri ile belirginleşen mahalle baskısı aslında TSK içindeki bir grubun kadrolaşma ve tasfiye için kullandığı bir yöntemdir.
4) Eğitim Kurumlarında
Anne kız başörtüsü mağduru!
Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'nde düzenlenen törende ÖSS'de Antalya 3.üncüsü olan kızına başörtülü olduğu için ödülü verilmeyince gösterdiği tepki ile gündeme gelen Melek Öztürk, kendisinin de zamanında baskılara maruz kaldığını ve şimdi kızının da aynı duruma düşmesinden dolayı artık dayanamadığını söyledi.

Her gün yaşadığı olaylara halkım alışmış artık. Ses de çıkaramıyor. Sessiz sakin, tut evinin yolunu...

Öğretmenler Günü'nde türban krizi
Batman'da, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde türbanlı öğretmenler programın gerçekleştirildiği salona alınmadı. Kapıda görevlendirilen bir şahıs türbanlı öğretmenleri uyararak WC'de türbanlarını çıkarmaları için yönlendirme yaptı. Bunu kabullenmeyen öğretmenler salona girmekten vazgeçti.

Yeni değil, geçmişte de vardı mahalle baskısı ama adı yoktu. Yusuf Ziya Cömert anlatıyor.

"Türban" icad oldu mertlik bozuldu
İlk isim, Hümeyra Ökten. İmam-Hatip okullarının kuruluşuna büyük emeği geçen merhum Celalettin Ökten Hoca'nın kızı. Tıp Fakültesi'ni, -o zaman bilinmeyen bir tabir olan- 'mahalle baskısı' yüzünden, başını örtemeden okumuş. Yani, okulun kapısına kadar başı örtülü gelip kapıda başörtüsünü çantasına koyan ilk kız öğrenci. Okulu 1949'da bitirmiş. Aynı baskı, ihtisasını ilerletmek yerine hemen doktorluk mesleğine başlamasına sebep olmuş.

Başörtülüye Red Edepsize Onay
İşte size ibretlik iki olay. Yolda başörtüsünü takan öğretmenin takma isimle de olsa ahlaksız içeriğe sahip kitap yazan öğretmen kadar kıymeti kalmadı.
  1. Başörtülü öğretmenin görevine son verildi. Diğer başörtülelere karşı bir manifesto şeklndeki bu karara tepkiler elbette oldu. Tepkiler devam ederken Danıştay'a saldırı düzenlendi. Danıştay, bu saldırının bu karara yönelik olduğunu açıkladı. Sonraları saldırıyı düzenleyenin ülkeyi kaosa götürmek isteyen ETÖ'nün adamı olduğu ortaya çıktı tabi.
    "Okul yolunda da türban sakıncalı"
    Danıştay'ın kararına tepki var
    Türban kararına yeni dava
    Saldırının şifresi: Türban ve Tekbir
    Danıştay'a saldırıya gerekçeli karar
    Alparslan Arslan bülbül gibi ötüyor!

  2. Bir İngilizce öğretmeni adını dahi zikretmekten çekindiğim bir kitap yazdı. Kocasını 300 erkek ile nasıl aldattığını kitaplaştıran ve televizyonlara çıkarak reklamını yapan Y.Y. isimli öğretmenin memuriyetten men'ine gerek görülmedi.
    İşte kocasını 300 erkekle aldatan o kadın
    Kocasını 300 erkekle aldatan kadın ÖĞRETMEN çıktı
    O öğretmen, çocuk okutacak mı?
    300 erkekle yattı göreve devam!
    '300 erkekle yatmadım, kurguydu'
5) Ordu'dan MEB'e Emir
Başörtülü cumhura ödül yok
Cumhuriyet Bayramı törenlerine kros yarışmasında ödül vermek için kürsüye gelen Garnizon Komutanı ikinci gelen başörtülü kızı görünce madalya takmayı reddetti.

Çevik Bir'den YÖK'e yazılı emir: ÖSS'de katsayıyı değiştirin
28 Şubat sürecine ait çok önemli bir belge ortaya çıktı. Genelkurmay adına 2. Başkan Çevik Bir tarafından Yükseköğretim Kurulu (YÖK)'na gönderilen yazıda, katsayı sisteminin değiştirilmesi istenmiş.

Başörtülü diye kürsüden indirdiler (Video, tünel)
Kozan'da Öğretmenler Günü etkinliği yarışmasında birinci olan başörtülü İmam Hatip öğrencisi kaymakam ve garnizon komutanının talimatı ile kürsüden indirildi.

8 Mart 2009 Pazar

CHP'nin Açılımları

Genel Olarak Açılımlar
29 Mart 2009 yerel seçimleri yaklaşıyor. CHP ise açılım üstüne açılım yapıyor. Bu açılımların çoğu (belki de en dikkat çekicileri demeliyim) müslümanlara (biz müslüman değil miyiz?) yönelik. Bu açılımlara en büyük tepki ise yine CHP'nin içinden geliyor. CHP'li olmayanlar ise bu açılımların samimi olup olmadığını soruyor.

İster CHP bu açılımlarında samimi olsun isterse hem laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmakla birilerini suçladıktan sonra seçimler yaklaştığında kendisi ilginç açılımlarda bulunmuş olsun (CHP'nin halkçılık ve cumhuriyetçilik karşıtı eylemlerin odağı olması bir kenarda dursun), isterse din istismarı (dinle alakası ve dine hizmet gibi bir ideali olmadığı halde dini öğeleri oy toplamak için kullanması) yapıyor olsun, şurası muhakkak ki CHP dinden anlamadığının farkında değil. Dinden anlamayan bir partinin yaptığı açılımdan ne hayır beklenir? Güzün gelişi yazdan bellidir. İlk fırsatta çatlamaya başlayacaktır muhakkak.

Erhan Topal CHP'nin açılımlarının neden inandırıcı olmadığını şöyle anlatıyor:
Anormal olarak kendine has özellikler ile temayül eden tek parti ise CHP.
Açılım üzerine açılım yapıyor.
Soru şu?
Buradaki açılım, özde mi?.. Sözde mi?...
Büyükanıt Paşa’nın kulakları çınlasın.
Aslında CHP’nin halk çizgisine yaklaşması güzel bir durum.
Yıllardır kopuk olduğu halkın içine girmesi, onlardan bir kısmını da içine alması, alışılmış bir durum değil.
Başörtülü, çarşaflı insanların CHP flamaları altında bulunmasına gözler alışık değil.
AK Parti Grup Başkan Vekili ve Yozgat milletvekili Bekir Bozdağ, CHP'nin açılımlarını şu şekilde değerlendiriyor ve özetliyor:
"Bundan önce bakarsanız, Bosna'ya başörtüsü götürmüştü. 3 Kasım'da Yaşar Nuri Öztürk'ü arabanın üzerine çıkarıp ayet, hadis okuyordu. Bir başka açılımı vardı. Kemal Derviş'i yanına alıp başka bir fotoğraf veriyordu. Başörtülülerle yaptığı mücadele ile dünyayı dar eden CHP, seçim yaklaşınca çarşaf açılımı yaparak bir adım attı. Ondan sonra bir bakıyorsunuz CHP Kur'an kursu açılımı yapıyor. CHP'nin tarikatlarla ilgili mücadelesine herkes şahittir. Bir bakıyorsunuz, tarikatçıları yanına alarak bu sefer tarikat açılımı yapıyor. En son yolsuzluk açılımı diye bir açılım yaptı. Nerdeyse her gün bir CHP'li belediye başkanı tutuklanıyor. Türkiye'de CHP'ye ait belediye adeti az, yüzde orana vurursanız neredeyse yüzde 25'inin gözaltında veya yargılanmakta olduğunu görüyorsunuz. Büyük bir yolsuzluk açılımı yaptı, büyük bir iftira açılımı yaptı"
Türban Açılımı
Nasıl Başladı?
Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıran Anayasa değişikliğini iptal ettiren CHP, yerel seçimlerin yaklaşmasıyla başörtüsünü yeniden hatırladı.

Deniz Baykal, İstanbul'da partiye katılım töreninde başörtülü bir partiliye CHP rozeti taktı. Türkiye'de "yeni bir siyaset rüzgarının hızla esmeye başladığının işaretlerinin görüldüğünü" söyledi. (Şubat 2008)
Baykal, 'türbanlı' kadına CHP rozeti taktı

Takiyyeye mi ki?
CHP, 22 Temmuz seçimleri öncesinde 'başörtüsü'nün seçim malzemesi olarak kullanmıştı. 22 Temmuz seçimleri öncesinde Sakarya'daki seçim otobüsünde kullanılan fotoğrafta 'başörtülü' kadın figürüne de yer verildi. CHP, Yozgat'ta ise mitinge katılan kadınlara başörtüsü dağıttı.
Seçimden seçime

Sonra ne olduysa oldu ve Baykal, Ocak 2008'de türban yok dedi.
Baykal: "Türban dışarıdan dayatılan bir kıyafet"

Şubat 2008'deki başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini de iptal ettirdi.

29 Mart yerel seçimleri yaklaşırken yeniden başlayan başörtüsü açılımları Demirel taktiği şeklinde yorumlandı.
CHP'den Demirel taktiği

Kasım 2008'de CHP Erzurum İl Başkanı Nevzat Özpeker,
"Parti olarak başörtüsüne değil, türbana karşıyız. Kur'an-ı Kerim'i Diyanet İşleri Başkanı kadar bilirim, türban rahibe örtüsüdür. 6 yıl önce kaybettiğim eşim de başörtülüydü."
diyerek kendince başörtüsü - türban tartışmalarına son noktayı koyduğunu sandı.
CHP: "Türban rahibe örtüsüdür"

Çarşaf Açılımı

Açılım Böyle Başladı
Eyüp'te Kasım 2008 de gerçekleştirilen partiye katılım töreninde, Güzel Laçin adlı bir kadına parti rozeti takan CHP Genel Başkanı Baykal, yine Kasım ayında Gaziosmanpaşa'da çok sayıda türbanlı ve çarşaflı kadına rozet taktı.

Sultangazi'de "Başkaban Baykal" tezahüratlarıyla kürsüye çıkan Baykal
"Kimse seni inancından, mezhebinden, etnik kökeninden, memleketinden dolayı kınamasın. Hepimiz eşitiz. Hepimiz kardeşiz. Hiçbir dışlama yok. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanların oyununa gelmeyeceğiz. Siyaseti inanç, mezhep, memleket ayrımıyla yapmayacağız. Bakın aramızda türbanlısı var, Kürtler, göçmenler var. Hepimiz kardeşiz, birbirimizi seviyoruz. Birbirimize ihtiyacımız var."
dedi.
Baykal çarşaflılara CHP rozeti taktı (Sultangazi)

Ama Kafa Aynı Kafa
CHP Antalya Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Akaydın, Vakit muhabirinin
"Bazı CHP'liler çarşaf açılımının taktiksel bir konu olduğunu söylüyorlar. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?"
şeklindeki sorusuna
"Elbette. Kitle partisi olarak vatandaşın oyuna talip olmak ayrı bir şey. Anayasa gereği türbanlıları üniversitelere almamak ayrı bir şey"
karşılığını verdi.
Yasakçı Akaydın: Çarşaflıya rozet, taktik icabı!

Seçimlere 14 gün kala ise CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı Gürsel Tekin, Halkevleri ile Çiçek Bar'daki toplantısında çarşaf açılımı sebebiyle tepki gösteren bir vatandaşa,
"Eğer böyle yapmazsak geçen seçimde aldığımız oyda kalırız. Oylarımız yükselmez. Siz iktidar olmamızı istemiyor musunuz? Başka projesi olan arkadaş varsa sunsun onu gerçekleştirelim"
dedi.
Tekin'den itiraf barda geldi!

CHP Rozeti Vakası
Baykal'ın sağ kolu olan Sevigen, belediye başkan adayları belirlenmeden önce herkese "Seni başkan yapacağız" diye söz vermiş.

Ama parti yönetimi, Ercan Karabayır'ın Sultangazi'den adaylığını onaylarken, Eyüp’teki kara çarşaflıların lideri Emin Atmaca'yı devre dışı bıraktı.

Cumhuriyet Halk Partisi(CHP)'nin çarşaf açılımını başlattığı Eyüp'te belediye başkan aday adayı olan Emin Atmaca, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in kabul edilemez şahsi talepleri nedeniyle adaylıktan çekildiği açıkladı. CHP lideri Deniz Baykal'ın ilk rozet taktığı çarşaflı kadınlar da rozetlerini iade ederek CHP'nin kendilerini kandırdığını söyledi.
Çarşaflı CHP'liler böyle rozet attı (Eyüp)

Kıymet Hanım Vakası
CHPli üyeler "provakatördür" deyip çarşaflı bir kadını tartakladı, ona tükürdü, onu itip kaktı, onun çarşafını yırttı, ona ve muhabirlere küfür etti. Otobüstekiler sorunu çözmüşken dışardakilerin bu kadar abartması gerekli miydi? Yoksa bastırılan nefret mi ortaya çıktı?
CHP otobüsünde çarşaflıya dayak
CHP'lilerin dövdüğü çarşaflı konuştu

Mescit Açılımı
Başörtüsü ve çarşaf açılımından sonra Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Değer, CHP'nin kapılarının herkese açık olduğunu belirtip, genel merkezde mescit bulunmamasını eksiklik olarak niteledi.
Genel merkez binasına mescit gündemde

Ancak 8 bin 700 metrekarelik arsa üzerine kurulu ve 27 bin 400 metrekare kullanım alanına sahip Genel Merkez Binası’nda dokuz metrekarelik de olsa, “namaz kılınabilecek bir yer ayrılması” teklifi bile CHP’de tepkilere sebep oldu. Proje doğmadan öldü.

Kur'an Kursu Açılımı
Şubat 2009'da Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sefa Sirmen, şu açıklamayı yaptı:
"CHP’yi sanki dine karşı bir parti gibi tanıttılar, aslında hiç öyle bir şey yok. Her mahalleye, mahalle evlerini kuracağız. Bu evlerde değişik etkinlikler yapılacak. Bunun yanında Kur'an kursları da verilecek. Kur'an öğrenmek isteyen çocuklara, Diyanet'in denetiminde, müftülükler ile işbirliği içinde bunu yapacağız. Her mahallede bunu yaygınlaştıracağız. Yani o mahallede ihtiyaç olan her şey o evlerde gerçekleştirilecek.
Sefa Sirmen'den Kur'an Kursu savunması

Birkaç gün sonra çarşaf açılımının aktörlerinden bir bölümünün CHP rozetlerini iade ettiği saatlerde Baykal, Sirmen'in her mahalleye Kur'an kursu açacağı yönündeki vaatlerini yerinde ve doğru bulduğunu kaydetti.
Kur'an eğitimi ciddi bir ihtiyaç

Baykal, Sefa Sirmen'in Kur'an kurslarına ilişkin açıklamalarını değerlendirirken, Kur'an-ı Kerim'in yaşı uygun olan çocuklara doğru bir biçimde yasalara uygun olarak öğretilmesinin herkesin önceliği olması gerektiğini söyledi. Kur'an kurslarında sadece ezber yapıldığını söyleyen Baykal,
"Kur'an-ı Kerim'in sadece ezberlenmesi şeklinde değil, ruhunun ve özünün doğru bir biçimde anlatılması, öğretilmesi şeklinde bilinçli, sorumlu, yetkili unsurlar eliyle ailelerinin izniyle öğretilmesinde büyük yarar var."
diye konuştu.
Baykal'dan Sirmen'in Kur'an Kursu önerisine destek

Sirmenin açılımı tepki görünce, Sirmen yanlış anlaşıldığını açıkladı:
"İnandığım için bu projeyi gündeme getirdim ama projenin takdimi biraz farklı oldu. Bu proje 'her mahalleye kuran kursu' değil, kuran kursu da verilebilecek 'her mahalleye mahalle evi' projesidir. Mahalle Evi'nde emeklilerimiz orada gazete, dergi, kitap okuyup, sohbet ederek vakit geçirebilecek. Öğrencilerimiz okul çıkışlarında etüt yapabilecek, ders çalışabilecek. Hazırlık kursları, dil kursları, bilgisayar kursları verilebilecek çok amaçlı bir mahalle evi olacak. Bunun içinde de yaz tatillerinde Kuran öğrenmek isteyenlere, anlamını bilmek isteyenlere müftülüklerle işbirliği yapılarak, onların tayin edeceği eğitmenlerce Kuran da öğretilebilecek."
CHP'nin açılımı Kur'an kursu değil 'mahalle evi' projesiymiş

Başbakan Tayyip Erdoğan CHP'nin bu açılımını eleştridi. Sol partilerin birçok Kur'an kursunun kapısına kilit vuran 28 Şubat kararlarına verdiği desteği hatırlatan Erdoğan, "Bunu mahalli seçimlerde gündeme getirmenin anlamı ne? Bu işi 15 yaşa çıkaranlar siz değil misiniz? Bunun mücadelesini, kavgasını verenler siz değil misiniz?" diye sordu.
Kur'an öğrenme yaşını 15'e çıkaran siz değil miydiniz?

Mahalle Evi projesi içinde bile olsa, bu açılıma partinin yerel seçim programında yer verilmedi.
Kur'an Kursu açılımı lafta kaldı

Tarikat Açılımı
Yerel seçimlere hazırlanan CHP, çarşaf açılımı ve her mahalleye Kur’an kursu projesinin ardından Kadiri tarikatının İstanbul’daki liderlerinden Abdül Hafız Aydın’a da parti rozeti taktı.
CHP'den tarikat açılımı

Tarikat açılımının üzerinden ancak bir hafta geçti ki CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, ailesinden ayrı ilde okumak zorunda kalan orta öğretim öğrencilerinin "tarikatların ağına düştüğü" uyarısında bulundu.
CHP'li vekil: Çocuklar tarikat ağına düşüyor

Çok fazla gürültü olmadan bu olay sessizliğe büründü.

Başörtülü Aday Açılımı
Yine çarşaf ve Kur'an Kursu açılımlarından sonra CHP, Ankara Nallıhan'da başörtülü aday gösterdi. Halen Belediye Meclis üyeliği yapan Meryem Bıçkıcı, bu kez Deniz Baykal'ın onayıyla Belediye Başkan adayı gösterildi. Bıçkıcı, "Deniz Bey'le iki kez başörtülü olarak görüştüm. Adaylığım sırasında kimse bana 'başörtün ne olacak' diye sormadı ama seçilirsem yasalar neyi gerektiriyorsa onu yapacağım" dedi.
CHP'de şimdi de başörtülü aday

Aslında bu durum iki nedenden dolayı bir açılım sayılmaz.
  1. Birincisi Bıçkıcı, İslam'ın değil CHP'nin emrettiği, sözde Anadolu kadınının örtünme şeklinde yani kaküllerin ve boğazın görüneceği şekilde örtünüyor. Bu, CHP'nin İslam dinine karıştırmaya çalıştığı hurafelerden birisi olarak tarihe de geçti.

  2. İkincisi ise CHP'nin
    "istediği(miz) zaman açsın, diretmesin, takıntı yapmasın, devlet emri (yasası) daha önemli desin, Allah'ın emrini bir kenara itebilsin, "din ayrı devlet ayrı" cümlesini bir ayet gibi benimsesin"
    anlayışından doğan girişimlerinin bir mahsülü.
İmam Aday Açılımı
Çarşaf açılımının ardından CHP'de bir başka gelişme daha oldu. Sultanahmet Camii eski imamı Osman Nuri Bedir, yerel seçimde Sultanbeyli İlçesi'nde CHP'nin belediye başkan adayı olması neredeyse kesinlik kazandı.
CHP’den 'imam aday' açılımı

Sonra bir gelişme daha oldu ve ilahiyatçı aday Bedir, "başörtüsü yasağını kaldıracağız, Ayasofya'yı da ibadete açacağız" dedi. Ancak çözümün, CHP'nin başörtüsünü sorun olarak görmeyi bırakmasında olduğunu CHPli olmayan herkes bildiği için, CHP başörtüsünü sorun olarak görmeye devam ettiği müddetçe ve CHP başörtüsüne karşı o kadar mücadele verdikten sonra bir belediye başkan adayının bu vaadini nasıl gerçekleştireceği merak konusu.
Ayasofya ve başörtüsü açılımı

Acaba şaka mı yapıyor yoksa gayet ciddi mi derken verdiği röportajda ciddi olduğunu gösteriyor.
Türban'ı çözeceğiz, Ayasofya'yı açacağız

Bir süre sonra Milliyet Gazetesi de Bedir ile röportaj yaptı ve bu röportajda Sultanahmet Camii'nden sürgün edildiğini ileri sürdü. Bunu da cami duvarlarına AK Parti bayraklarını astırmamasına bağladı
Camiye bayrak astırdım

Diyanet ise bu çıkışa sert cevap verdi. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Bedir'in soruşturma geçirmesinin görev ihmali ve göreviyle bağdaşmayan konulardaki cemaat şikâyetleri üzerine yapıldığını açıkladı. Çağrıcı, Bedir'in Sultanahmet Camii'inden alınıp başka camiye tayin edilmesinden sonra 2,5 yılda toplam 634 gün rapor alarak göreve gitmediğini belirtti.
CHP'den aday olan imam, 2,5 yılda 634 gün camiye gitmemiş

Osman Nuri Bedir hakkında araştırma yaparken, Nisan 2008'de Kutlu Doğum Haftası tartışmalarına da katıldığını öğrendim. Gerçek Gündem'e yaptığı açıklamada 14 – 20 Nisan tarihleri arasında kutlanılan Kutlu Doğum Haftası'nın bir süredir 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı'na denk getirilmek istendiğini ifade ediyor. Ayrıca
"İbadetin sessizce ve gizlice yapılması Kur'an da öğütlenmiş ve buna uymayanları peygamber şiddetle uyarmıştır."
diyip ibadetin gizliliği konusunda akıllarda uyandırdığı soru işaretini de gidermeyerek CHP'nin ekmeğine bal sürmüş oluyor.
'Kutlu Doğum'a imam itirazı

İstanbul'un Sultanbeyli ilçesinde imam Nuri Bedir'i aday gösteren CHP, Ankara'nın Beypazarı ilçesi için de benzer bir hamle yapıyor. Parti yönetimi, adaylık için eski imam İsa Varlı'da karar kıldı.
CHP’ye ikinci imam aday

Diğer Açılımlar
CHP'nin insanların dini duygularını kullanan bunlardan başka açılımları da oldu. Hac açılımı, kandil simidi açılımı, imam aday açılımı... Ancak bunların bazıları gayri ciddi olduğundan,, bazıları kurum içinde kabul görmediğinden sadece haber linklerini vermekle yetineceğim.
CHP Hac Açılımını Da Başlattı

CHP'li aday, başörtüsünden sonra camide kandil simidi dağıttı

CHP dinden ne kadar anlar?
Halk arasında acıyla karışık espiriler dolaşır CHP hakkında. Denir ki:
"Bıraksanız CHP'ye ezanı Türkçe okutur, kurbanda tavuk kestiren ilahiyatçılar yetiştirir, Mehmetçik Vakfı'na bağış yapmayı en büyük sevaplardan sayar, "çalışmak da ibadettir ne diye zorluyorsunuz namazı, çok istiyorsanız kazasını kılarsınız" der, dine olmadık şeyler sokar. Farz nafile ayırmadan "ibadetler de gizli yapılır" diyerek insanların ibadetlerini yerine getirmemeleri için onlara bahane buluverir. Adeta bişeyin tercümanlığını yapar."
Belki CHPli birisi bunların hepsinin temelinde iyi niyet olduğunu ispat edebilir. Ancak CHP'nin temeli maddi menfaate dayandığı için CHP'nin din ile ilgili garip uygulamalarının temeli de maddi menfaatlere dayanıyor. Bir CHPli sizin Ramazan veya Kurban Bayramınızı kutlarken "milli birlik ve beraberliğimizin geliştiği şu bayramlar..." gibi bir cümle kurar. Devlet işinin aksamaması için "çalışmak ibadettir" sözünü benimser. Ancak çok masum görünen bu düşünceler din açısından ciddi sorunlara neden oluyor.

Aslında halk ile CHP arasındaki uyuşmazlık da burdan kaynaklanıyor. Halk CHP'nin çok bilmişliğinden ve sürekli hurafe diyerek dine müdahale etmesinden (ve müdahale edip asıl hurafeciliği kendisinin yapmasından) rahatsız. CHP ise halkı geri kafalı görüp onlara acıyıp onları çağdaşlaştırmaya din sözde takıntısından kurtarmaya, dinin dahi milli menfaatler doğrultusunda kullanılmasına çalışmaktadır.

CHP'nin dine karşı "dinin faydalı kısmını kabul ederiz" tutumu CHP'nin peşinden gidenlerin dinden uzaklaşmasına, dinde reforma girişmesine sebep olmaktadır. CHP sadece bir parti değil, modern devletler seviyesine ulaşmak için gerekirse namusunu verecek (ve verdirecek) zihniyetin sembolüdür. Nitekim Kemal Paşa
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!" (Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, Yayına hazırlayan: İsmet Bozdağ, Emre Yayınları, Aralık 1991, s.143)
demişti.

Sonuç olarak, CHP zihniyetini değiştirmeden ne kadar açılım yaparsa yapsın, yaptığı açılımların sakar bir devekuşunun yarısı çıkmamış tüyleri gibi başkalarının gözüne batmaya devam edeceği ve bu açılımların hepsinde yapmacık olduğunu belirtren mühür gibi bir kusur bir aksaklık olacağı aşikar.

İsteğimiz odur ki CHP dine karışmasın. İşi ehline versin. Din hakkında ister açıkça isterse arada kaynayan bir tarzda yorum yapmasın. Hani olur ya ben bilirim ben halledebilirim diyip işi alan birisi o işi berbat eder ve eline yüzüne bulaştırır. Ben isterim ki böyle bir şey artık yaşamayalım.

7 Mart 2009 Cumartesi

Bağnaz Diyen Bağnaz

"Din ayrı devlet ayrı" bağnazlığıyla milletinin diniyle uğraşmaktan olmasın sakın bizim uzaya çıkamamamız. Milletim bilir ama,
Gözlerini at gözlükleriyle kapatan
Hakikatlere kulaklarını tıkayan
mısralarında anlatılanlara ulaşır belki sözüm.

Türkiye’nin "kaybettiği" Tuğba’yı İngiltere kazandı

Tuğba Yumak, özel davetle girdiği Liverpool Üniversitesi Genetik Mühendisliği bölümünü birincilikle tamamlayarak mezun oldu.

Aldığı doktora tekliflerini değerlendiren Tuğba Yumak, vereceği karara göre akademik çalışmalarına devam edeceğini söylüyor.

Tuğba Yumak’ın başarısını özellikli kılan temel etken başörtülü olması. Tuğba başarısını İngiltere’ye borçlu değil, ama İngiltere Tuğba gibi bir öğrenci kazanmasını Türkiye’deki başörtüsü yasaklarına borçlu.

Yumak Akademik çalışmalarına İngiltere’de devam edeceğini söylüyor, çünkü "başörtüsü" Türkiye’de hala büyük bir sorun.
"Liverpool Üniversitesi’ne girişte ve öğrenim dönemi boyunca başörtüm hiçbir zaman sorun olmadı. İngiltere’ye 15 yaşımda gelmiştim ve o zaman girdiğim okulun müdürü başörtüme karışmadığı gibi dinî vecibelerimi yerine getirebilmem için bana özel oda bile tahsis etti"
diyor Tuğba Yumak.

Lisede de, üniversitede de tesettüre uygun giyimine hep saygı gösterildiğini anlatıyor. Nitekim üniversite diplomasını alırken de hiç sorun yaşamamış Yumak. Üniversite eğitimini ve bundan sonraki akademik hayatını Türkiye’de sürdürmeyi arzu etmiş etmesine.

Ama tercih ettiği kıyafetinden dolayı bunun mümkün olmadığına dikkat çekiyor. Çünkü Türkiye’deki gelişmeleri yakınen takip ediyor:
“Gönül isterdi ki edindiğim tecrübe ve birikimimi, kendi ülkemdeki gençlerle paylaşabileyim. Ama şartlar bizi yurtdışına savurdu. Yabancı bir ülkede de olsa eğitimimi ve kariyerimi sürdüreceğim.”
Dünya Bülteni