2 Eylül 2008 Salı

Kurtulduk Mu?

"Atatürk bizi düşman elinden kurtardı, o olmasa bağımsız bir millet olmazdık, dinimizi istediğimiz gibi yaşayamazdık, hatta müslüman olmazdık, (affınıza sığınıyorum) Yunanlar bacılarımızın ırzına geçerdi, namus falan kalmazdı, emperyalist güçlere köle olurduk"
diye ezberleyip ezberletiyoruz. Hakikaten öyle mi? Ben bilemem, bunun deneyi yapılamaz. Ancak Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürülen ve bağımsızlık mücadelesi vermeyen devletlerle kıyas yaparak bir öngörüde bulunabiliriz. "Ulan nankör" deyip hala mankurtluk yapmak yerine eleştirel bir bakış açısıyla durup düşünmek, hata olduğu düşünülen yeri düzeltmek gerekir. Atatürkçü bir arkadaşa bu konu hakkında
"Şu anda Birinci Dünya Savaşı sonrası sömürülen devletlerden daha iyi bir konuma mı sahibiz?"
diye bir soru sormuştum. Vakit dar olduğu için tatmin edici bir cevap gelmemişti. Sömürgrcilere karşı nasıl bir kurtuluş mücadelesi verdiğimizi düşünürsek şu anki durumumuzun çok da iyi olduğu söylenemez. Şehit kanlarının hakkının verildiği iddia edilemez. Yoksa Türkiye'nin kendine has konumu ve durumu herşeyi değiştiriyor mu? Ya da CHP'den sonra iktidara gelen partilerin suçu mu şu anki durumumuz? Aklımda bu sorular varken aşağıdaki gibi bir yazıyla karşılaştım. Yine affınıza sığınarak isimlerin başındaki sıfatlara hiçbir rötuş yapmadan yazıyı olduğu gibi aktarıyorum:


Ladini (laik) T.C. devletinde, yahudi diktatör Mustafa Kemal‘e büyük kurtarıcı, kahraman denilir. Denilir ki: “Türk milletini ve vatanını o kurtardı. O olmasaydı Türk milleti yok olacaktı…” Peki, o düşman kimdi? Ülkeyi işgal edenler kimlerdi? Denilir ki: “İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar. Bu işgalci düşmanlara karşı istiklal harbi yapıldı, ülke ve Türk milleti düşmanlardan kurtarıldı…(???)” gibi palavralarla mekteb-i ibtidâî (ilkokul)’dan beri yeni yetişen nesillerin beyinleri yıkanır.

Türk milletinin ve ülkesinin neyi kurtarıldı? İşgalci düşmanlar işgallerini devam ettirselerdi ne yaparlardı? Bir işgalci güç bir ülkeyi niçin işgal etmek ister? Ne yapar?

Bu sual üzerinde düşünüldüğünde, tarih boyunca ve halen vukuu bulan işgallere bakıldığında bir ülkenin şu maksatlar için işgal edildiği ortaya çıkar:
  1. O ülkenin yer altı ve üstü maddi zenginliklerini, servetlerini ele geçirmek;
  2. O ülkede yaşayan insanların iş güçlerini ve tüketim potansiyelini eline geçirmek yani insanların iş güçlerini, emeklerini bedavaya yada çok ucuza temin etmek. Ayrıca o toplumu bir tüketim pazarı haline getirip kendi ürettiği malları yüksek fiyatlarla satmak;
  3. O ülkede işgalci gücün kendi inanç ve kültürünü, ideolojisini hakim kılmaya çalışıp o ülkenin sürekli kendisine bağımlı kalmasını, ülke insanlarının kendisine düşman gözüyle değil de dost, efendi gözüyle bakmasını sağlamak;
  4. Bunun için de o ülke insanlarını kendi inançları, kültürleri, dünya görüşlerinden uzaklaştırmaya çalışmak. Geçmişlerini unutturmak. Zihinlerini tamamen bulandırmak, sağlıklı düşünemez ve çözüm bulamaz şaşkınlar topluluğu haline getirmek;
  5. O ülkedeki insanları tamamen üstün değerlerden soyutlamak için ahlaki çöküntü oluşturmak. Namus, haya, ahde vefa gibi değerleri ortadan kaldırmak. Ahlaksızlığı, namussuzluğu, yolsuzluğu yaygınlaştırmak;
  6. O ülkede yaşayan insanların, halkın işgalci gücü farkettirip direnç göstermesi ve ondan kurtulmasını düşünüp faaliyete geçmesini sağlayacak tüm düşünce dinamiklerini, değerlerini, inançlarını ve sistemlerini ortadan kaldırmak;
  7. O ülkede yaşayan insanlar arasındaki tüm iletişim fikir ve duygu aktarım vasıtalarını, mefhumlarını ve hatta lisanını tahrif etmeye çalışmak yada işgalci gücün lisanının o ülkede egemen lisan olması için çalışmak;
  8. O ülkede işgalci gücün menfa’atlerini, stratejilerini koruyacak, o ülke ve halkından çok işgalci gücün çıkarlarını gözeten idarecileri o ülkenin başına getirmek. Bu idarecilerin kendileri için çizilen çerçevenin dışına çıkması durumunda işinin bitirilmesi için yeterince askeri gücü, askeri üssü o ülke topraklarında bulundurmak;
“Bir işgalci devlet yada güç işgal ettiği ülkede ne yapmak ister?” sorusuna cevap olarak akla ilk gelen hususlar bunlardır. Şimdi bunlar ile, Türkiye’de I. Cihan Harbi öncesi ve sonrası, yahudi T.C. devletinin kuruluşu ve sonrasında yapılanları bir gözden geçirip değerlendirmesini yapalım:
  • Birinci Cihan Harbi evveli sömürgeci kafir fireng (avrupa) devletleri Balkanlarda kavmiyetcilik akımları oluşturup destekleyerek bir müddet sonra Osmanlı’dan kopmuş devletcikler kurdular.
  • Osmanlı tebaası arasında Türk, Arap vb. kavmiyetcilik akımlarına çeşitli destekler verdiler.
  • I. Cihan Harbi esnasında Osmanlı’nın toprakları sömürgeci kafir devletler tarafından istila edildi, işgal edildi. Ortadoğu, Kuzey Afrika, Anadolu hep işgal altına girdi. Daha sonra bu bölgelerde onlarca “devlet” denilen varlıklar oluşturup başlarına kendilerine sadık yerli işbirlikçiler getirdikden sonra askeri olarak o bölgelerden çekildiler.
  • Fakat bu bölgeler, günümüzde o sömürgeci kafir devletler tarafından halen sömürülmeye devam edilmektedir. Tüm yeraltı ve üstü zenginlikleri o ülkelerin şirketleri tarafından işletilmekte, o ülke halkları ise fakr-u zaruret ve geri kalmışlık kıskacında inim inim inlemektedir.
O kadar bol zenginlik ve servetlere rağmen o ülkedeki hem halkın hem de başlarındaki güya o devlet denilen varlıkların dünyanın en geri, fakir halkı ve devleti olmaları, mesela: petrol zenginliğine rağmen Suudi Arabistan halkının fakir, geri olması ve devletin de 150 milyar dolar dış borcunun olması bu sömürüyü belgelendirmez mi?

Fas, Libya, Tunus, Cezayir, Mısır, Moritanya, Çad, Sudan, Yemen, Arap Emirlikleri, Kuveyt, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Umman, Bahreyn, Katar v.b. hepsinin de durumu aynı. Bütün bu ülke diye isimlendirilen gerçekde sömürgeci güçlerin işgal ve sömürge komiserlikleri/valilikleri gibi çalışan varlıklara ve o beldelerde yapılanlara burada detayları ile girmeyeceğiz.

Ve Anadolu (Türkiye)… Kendisine Garblılar (batılılar) yani sömürgeci kafir güçler tarafından “Türkiye” denilen, sonra da bu bölgelerdeki yerli işbirlikciler tarafından da resmen “Türkiye” diye adlandırılan Anadolu beldesinde olanlara gelince:

I. Cihan Harbinden sonra bu belde de sömürgeci kafir, fireng (avrupalı) devletler tarafından işgal edildi. İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan güçleri Anadolu’yu işgal ettiler. Fakat Ankara’da batılı emperyalistlerin ajanı yahudi diktatör firavun Mustafa Kemal ve diğer yahudi arkadaşları tarafından İstanbul’dan kopuk bir başka ayrılıkçı hükümet bina edildikden sonra bu işgalci güçler bu hükümetin başarısı olarak lanse edilen bir senaryo ile teker teker işgal ettikleri yerlerden askerlerini geri çektiler. Neticede Ankara hükümeti ve başı ingiliz ajanı yahudi diktatör firavun Mustafa Kemal ülkeyi düşmanlardan kurtaran kahraman olarak gösterildiler. Daha sonra da uluslararası platformda, mesela Mudanya Mütarekesi’nde, Lozan’da Ankara hükümeti işgalci güçler tarafından muhatap kabul edildi ve İstanbul hükümeti tamamen üf’ûlesini (fonksiyonunu) yitirir oldu, sonra da tamamen tasviye edildi.

Ankara hükümeti, Lozan-1924 andlaşması ile sömürgeci fireng (avrupa) devletleri tarafından resmen tanınıp ilan edildikten ve andlaşma imzalandıktan sonra ingiliz ajanı yahudi firavun Mustafa Kemal ve yahudi çetesi Ankara’da oluşturulan uyduruk meclis ve hükümet ile sömürgeci kafirlerin Lozan’da kendilerine dikte ettirdikleri vazifeleri teker teker yapmaya koyuldular. Bunları da Türk Milleti adına bağımsızlık, istiklal, vatanseverlik, milliyetcilik, kalkınma, çağdaşlık, cumhuriyet maskeleri altında yaptılar. Neler yaptılar, şimdi bunlara bir göz atalım:
  1. İslâm idare sistemi olan Hilâfet ilga edildi. Tamamen tasviye edildi. Hilâfet mefhumuna topyekün savaş açıldı. Onu tahrif etmeye ve hatta tamamen unutturmaya çalışıldı.
  2. Ülke insanlarının dini olan İslâm’a topyekün savaş açıldı. İslâm inancına, mefhumlarına, sistemleri ve hükümleri olan İslâm şeriatına topyekün savaş açıldı. İslâmî bir çok kurum, mefhum, hüküm yasaklandı. Şeriat ilga edildi. Farzları yasaklandı, Haramları emredildi. Hatta bazı camiler kapatıldı, ahır yapıldı.
    • Ezan yasaklandı. "Türkce ezan" diye uydurdukları bir şey mecbur edildi, emre uymayanlara eziyet çektirildi, zindana atıldılar.
    • Kur’an-ı Kerim okutulması, tahsil edilmesi yasaklandı. "Türkçe ibadet" diye saçma bir dayatma ile namazda dahi Kur’an okunması yasaklandı. Kur’an’a karşı bu tahammülsüzlükleri halen devam etmektedir. 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin tek gerekcesi, 14 yaşından önce çocukların Kur’an okumalarını ve İslam eğitimi almalarını engellemekdir. Yani bu halkın gelecek neslinin Kur’an’dan tamamen kopması istenmektedir. Arapça da yasak edildiği için Kur’an okumasını bilenler de zaten ondan bir şey anlamıyorlar, piyasada var olan ve yanlışlarla dolu olan meallere mahkum kalıyorlar. Bu halkın hayat menşe’i olan Kur’an ve Sünnet’den, İslâm kültüründen kopuk kalması için her sey yapılıyor olması ve bunun en öncelikli iş olarak hatta güvenlik stratejisi olarak telakki edilmesi, sömürgeci kafir İngiltere hükümetinin başı Lord Curzon’un I. Cihan Harbi öncesinde Lordlar Kamerasında söylediği şu kelamları hatıra getiriyor:
    • “Bu Türkleri etkisiz hale getirmek için onları kendisinden güç aldıkları şu kitapdan koparmaktan başka çare yoktur”
      deyip Kur’an’ı göstermesi.
    • Bütün bu yapılanlar, işgalci, sömürgeci kafir İngiltere’nin bu hedeflerini gerçekleştirdiğini sergilediğine göre, ülke ve Anadolu halkı hangi işgalden ve kimden kurtarılmışdır acaba???
  3. Bu ülkede bu halk arasında sömürgeci kafirlerin isgalleri esnasında yapamadıkları namussuzluklar, zulümler despot laik (kafir) yahudi T.C. devleti kurulduktan sonra daha hızlı, yaygın ve çokça yapıldı.
    • Kılık kıyafet devrimi adı altında küfrün, gavurun sembolü olarak görülen fötür şapka giyilmesi halka zorunlu kılındı.
    • Kadınların İslâmî kavâid’e (kurallara) uygun örtüsü men’ edildi. Fransız askerlerinin yapamadığını gaddar laik (kafir) T.C. yahudi devleti idarecileri fazlasıyla yapdılar.
    • cumhuriyet baloları, bayramları v.b. etkinlikler ile daima haya, namus duyguları törpülendi.
    • İçki, kumar, fuhuş devlet garantisi ve himayesi ile yaygınlaştı. Gaddar, laik (kafir) T.C. yahudi devleti’nin ilk açtığı fabrikalar içki fabrikaları oldu. Fuhuşhaneler devlet himayesinde yaygınlaştırıldı.
    • Mekteblerde her yaşta eğitim "karma eğitim" adı altında delikanli çağında kız ve erkek çocuklar iç içe, bir sırada oturmaya ve karma etkinlikler, partiler, piknikler, spor faaliyetleri yapmaya zorunlu kılındı. Maksat tedrisatdan çok gençler arasında namus, haya duygularını köreltip namussuzluk ve ahlaksızlığı yaygınlaştırmakdı.
    • Matbuat (basın-yayın) vasıtası ile ülkedeki tüm İslâmî değerlere saldırı kampanyaları yapıldı. Bu kötü gidişata, ihanete dur demek isteyerek tepki gösterenler 1. derecede düşman ilan edilip "irticacı", "gerici", "yobaz" gibi yaftalarla linç edilmek istendi, bu insanlar psikolojik baskı altına alınarak direniş sindirilmeye çalışıldı.
  4. İstanbul’un fetih sembolü olan Ayasofya ve Aya İrini gibi fetihle birlikte cami yapılan tüm kiliseler tekrar kiliseye ya da müzeye çevrildiler. İstanbul, İslambol olmakdan ziyade İsyanbol bir şehre tebdîl edildi (dönüştürüldü). Mafyanın, fuhuşun merkezi haline getirildi. Şu halde İstanbul’da işgalcilerin hedefi gerçekleşmiş olmadı mı?
  5. İslâm’ın Nizam ve hükümleri men’ edildikden sonra hayatın her alanında, sömürgeci kafirlerin kanun ve nizamları alındı. Laiklik (kâfirlik), cumhuriyet (despotizm), milli egemenlik, özgürlükler, Roma hukuku menşeili yargı düzenleri hepsi onlardan alındı.
  6. Eğitim müfredatı tamamen onlardan alındı, bütün bilgi masdarı onlardan alındı. Harf inkılabı ile Yunan harfleri ya da latin harfleri alındı. Arapça harfleri tamamen men’ edildi. Böylece bu halkın bütün bilgi ve kültür menşe’i ile alakası kesildi. Sömürgeci kafir devletlerinin verdiği bilgi tek bilgi menşe’i oldu.
  7. Firengli (avrupalı), garbli (batılı) olmak ilerlemenin, gelişmenin tek ölçüsü kılınıp yüksek ideal olarak gösterildi. Tüm tedrisat kurumlarında fireng (avrupa) kutup yıldızı, kıble olarak gösterildi. Firengliler yani sömürgeci kafirler Mr., Mösye, Efendi, centilmen, asil, kibar, aydın, olgun ideal insan tipi olarak gösterildi. En iyi tefekkür eden, en iyi bilen, en iyi iş yapan olarak ibraz edildi. Onun için Garb malı dendi mi tereddütsüz sorgulanmadan alınır satılır oldu. Garbli dendi mi gıbta edilen, hatta önünde saygı ile eğilmesi gerekilen tip olarak ibraz edildi.
  8. Bu kompleksle Garb ile bütünleşmek, onların arasına girmek, onların coğrafyasının bir parçası olmak, kurumlarının hakimiyetine teslim olmak aşk mertebesinde bir tutku olunca, sömürgeci kafirlerin ordularının bu ülkede askeri üsler bina etmeleri yadırganmaz oldu. Sömürgeci kafirlerin kurumlarının bu ülkedeki mal, hizmet fiyatlarını ve memur işçilerin ücretlerini takdir etmeleri yadırganmaz oldu. Nasıl olsa Firengler, Garbliler ne yaparlarsa en iyisini yaparlar, en iyisini bilirler!..
    Bu ülkede NATO adı altında İngiliz, Fransız, İtalyan, ABD, Yunan cünûdunun (askerlerinin) fiilen mevcud olması, ayrıca ABD müfrezesinin (askeri üs) bulunması, bu müfrezelerden bu halkın maslahatlarına aykırı da olsa askeri operasyonlar yapılıyor olması (Kuzey Irak’a yapılan operasyonlar gibi) fiili işgal değil midir?
    Bu ülkede stand-by adı altında mali politikayı, bütçeyi IMF gibi kuruluşların belirliyor olması işgal değil de nedir?
  9. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Ege Adaları, Kıbrıs gibi hayati sevkülceyşî (stratejik) noktalar fiilen elden çıkmışsa, bu bölgelerde bu halkın maslahatları korunamıyorsa bu ülkenin neresi işgalden kurtulmuş oluyor?!?!..
  10. Türkiye dünyanın en zengin yer altı ve yer üstü servetlerine, imkanlarına sahip olduğu halde Türk halkı fakr-u zaruret içinde geri kalmış bir toplum ise, devlet de 350 milyar dolarlık bir borç yükü altında ise ve toplum bir tüketim toplumu haline gelmişse sömürünün devam etmediğini kim söyleyebilir?
Aklı başında bir Müslüman Türk, bu vakıaya razı olup teslim olabilir mi? Bu durum ve ahval ülkenin fiilen bir örtülü işgal altında olduğunu, sömürgeci kafirlerin işgal etmekle yapmak istediklerinin, hedeflerinin hepsini gerçekleştirdiğini ve halen devam ettiğini, idarecilerin ve reislerin de bu durumun koruyucusu olarak bir ihanetin, sömürgeci kafirlerle işbirlikciliğin içinde olduğunu açıkça ortaya koymuyor mu? Bu ihanet işbirlikcisi idareciler ve reislerin Müslüman Türk olması mümkün mü?

Hiç yorum yok: